Elmalı'dan Abdiağa'ya

04.03.2024 09:56
/haberresim\a6250d0a-16ca-4b32-aac8-b85379a3dae2_4.03.2024.jpg

3 Mart Pazar. Yeşilay haftasının ortası. Alkollü içkilerin ve uyuşturucunun toplumumuza, aile yapımıza ve bireylere verdiği zararların anlatılmasının amaçlandığı bu hafta Pazar sabahı farklı mesleklerden, farklı yaşlardan, şehir yaşamında sıkışıp kalmış insanların sıkıştıkları bu ortamdan uzaklaşarak doğa sevgisi ile doğaya olan duyarlılıklarını artırmak ve Güzel Biga'mızın doğal güzelliklerini beraberce keşfetmek için bir araya gelmiş bulunan BİGTAY olarak sabahın köründe Biga Belediyesinin önünde bir araya geldik. Kargalar sabahın köründe havada topluca dans ederek bir sağa bir sola dolaşıp duruyorlardı. Karga bokunu yemeden deyimi aklımıza geldi: Avcılar, kuşların yuvalarını ararken, kargaların yuvalarını diğer kuşların yuvalarına göre daha farklı bir şekilde inşa ettiğini fark etmişler, kargaların yaptıkları yuva, sivri uçlu dikenlerden oluşan bir çitin üzerine inşa edilmiş, kargaların bu yuvalardaki işleyişlerini gözleyerek, yuvalara dokunmadan önce doğru zamanı beklemeye karar vermişler, aksi takdirde, karga eşyalarını toplar ve yuvalarını başka bir yere taşır ve onları bulamak zorlaşırmış. Bu nedenle, "karga bokunu yemeden" deyimi, bir karar almadan önce durumu iyi değerlendirmek, sonucu kesinleşmeden önce acele etmemek gerektiğini ifade etmek için kullanılır. Kargaların bir kısmı da Caminin arkasındaki yurt binasının çatısını tamamen kapatmış sanki bizi uğurla gibi bekleyişe geçmişlerdi. Belediye Hizmet binasının önündeki meydanın yan tarafında Kızılay Kan Merkezinin Kan aracı hazırlıklarını yapmış kan verecek gönüllüleri bekliyordu. Her ünite kanın bir canı kurtardığını sağlıklı olan her kişinin kan vermesinin ümitleri arttırdığını düşünerek buluşma yerine geldik. Akşamdan başlayan hafif yağmurun altında aracımıza doluştuk. Saatini yanlışlıkla bir saat sonraya kuran arkadaşımızın geç kalması nedeniyle yol üzerinden alarak devam ettik. Hafif yağan yağmurla birlikte sisin içerisinde Abdiağa kavşağından dönerek ilerledik, Elmalı tarafına döndük ve asfalt üzerinden tırmanışa geçtik. Orman Genel Müdürlüğünce tescili yapıldıktan sonra Biga Belediyesince tesisi gerçekleştirilen Abdiağa Orman Park'n'ın giriş takının önünden geçerek Kurşunlu Tepeye doğru tırmandık. Molla Recep Çeşmesini geride bırakarak yöre Halkının Koca Çeşme olarak adlandırdığı Kırmızı tarla çeşmesinin yanından geçerek Elmalı Köyüne gelmeden sola sapan yolun kavşağında aracımızı durdurduk. Hafif yağan yağışın altında hazırlıklarımızı tamamlayarak aracımızı Abdiağa Köyüne yolladık. Rotamızı kontrol ettikten sonra gideceğimiz yönü kestirerek yürüyüşümüze başladık. Eski haftalara nazaran etrafın yeşilliğinin arttığını farkettik. Ancak yeşillik henüz alt tabakada otsu bitkilerde idi. Etrafta bulunan meşelerin henüz yapraklanmadığını görebiliyorduk. Köye yakın olduğumuz için her köyde gördüğümüz çöp yığınlarının burada daha fazla yer kapladığına şahit olduk. Bri süre orman yolunda yürüdükten sonra rotamızı takip ederek yolun solunda yamaçta bulunan ekin tarlasının kenarından tırmandık. Bugünkü ısınma hareketlerimizi böylece başlatmış olduk. Yamaç üzerindeki yemyeşil ekin tarlasını geçerek sırtın üzerindeki meşeliğe daldık. Önümüze kocaman bir çukur çıktı. Hayatını ümitlere bırakmış hazine tutkunlarının kazdığını düşünerek yanından geçip gittik. Meşelerin arasında alt tabakada yaygın bir şekilde halk arasında pamuk otu olarak bilinen Laden (Cistus) türlerinin arasında boylu ağaçlar yapraklanmadan önce beyaz çiçekleri ile kendini göstermeye çalışan ağaç fundaları gözümüzden kaçmıyordu. Yolumuz boyunca genç meşelerin bazılarının bir bir buçuk metre yukarıdan balta ile kesilmiş olduğunu görüyoruz Küçükbaş hayvan sahiplerinin hayvanlarına meşe dalı yedirmek için sıkça uyguladıkları bu kesim usulsüzlüğünün ormanlarımızın geleceğini nasıl tehlikeye attığını düşünerek ilerledik. Civar köylerde bulunan arazilerin aksine Elmalı Köylülerinin tarlalarını ekmeye devam ettiklerine şahit olmak çok güzeldi. Yağmurların ve hava sıcaklıklarının etkisi ile ekinlerin baya yol aldıkları görülüyordu. Ekin tarlalarının kenarındaki kalın meşe ağaçlarının korunması da ayrı bir güzeldi. Farkında olup olmadıklarını bilemiyoruz ama kalın ve çatlaklı kabukları ile meşe ağaçları süne zararlısının yumurtalarını kolayca koyabildikleri ve üreme imkanı bularak ekinlerin düşmanı süneyi kontrol altına almanın en kolay ve biyolojik yolu idi. Sırtın üzerinde tarla kenarındaki birkaç fındık ağacıbizi şaşırttı. Buraya sonradan mı dikildi yoksa doğal mı olduğu hakkında bilgimiz yok. Sırt üzerinde ilerlerken sağımızda sisler arasında Kartal Yangın Gözetleme Kulesinin bulunduğu 602 rakımlı Abdal Tepesinin yamacında Işıkeli Köyü'nü bir başka açıdan tüm güzelliği ile görme imkanını elde ettik. Haritalarda Erkek yokuş Parsel sorgulama sisteminde Eğrek Yokuşolarak adlandırılan tepenin civarında arkamızı Işıkeli tarafına vererek anı ölümsüzleştirmeyi unutmadık. Tarlaların arasında ilerleyen orman yolunu takip ederek meşeliklerin arasında Elmalı Köylülerinin Büyük Çeşme olarak adlandırdıkları Kırmızı Çeşmenin bulunduğu piknik alanına geldik. Ormanın içinde yolun hemen kenarında köylüler tarafından inşa edilen tuvaletin yanından geçerek epeyce yaşlı olduğu görüntüsünden anlaşılan dipten çatallı Dut ağacının yanında bulunan Çeşme ve hemen aşağısındaki Mescit ile gerçekten güzel bir piknik alanı. Etrafa yayıldık. Kimimiz yanımızda getirdiğimiz yiyecek ve içecekleri yudumlarken kimimiz de etraftaki güzelliklerin fonunda anı ölümsüzleştirmeye çalışıyordu. Biga Elmalı yolunun hemen kenarında bulunan bu alanın tam karşısında Elmalı Köyünden bazı vatandaşların odun kömürü tesislerinde bir taraftan yanan kömür torluklarından dumanlar çıkarken diğer taraftan bazı vatandaşlar yeni torluklara odun diziyordu. Odun Kömürü tesisinin hemen yanında betonarme iki katlı güzel bir bina insanların gece gündüz burada ikamet ettiklerini doğrular gibi idi. Zira odun kömürü yakmak haftalarca gece gündüz devam eden bir işti. Çeşmenin arkasında iki yan yana duran başka bir dut ağacı sanki eski yıllarda burada hayatın devam ettiğini göstergesi idi. Çeşmenin deposunun bulunduğu tavana insanların dostu, bir göç sırasında bir günde yaklaşık 300-350 kilometre uçabilen ve göçleri sonunda, daha önce yaptıkları yuvalarını yeniden bulan sadakatın ve özgürlüğün temsilcisi kırlangıç kuşunun muhteşem mimarisi ile yuvası bulunuyordu. Ama henüz evin sahibi gelmemişti. Bir süre dinlendikten sonra meşeliğin arasından Fakara tarafına doğru ilerlemeye başladık. Kireç taşlarının yaygın olduğu zaman içerisinde iklimsel faktörlerin etkisi ile eriyerek parçalanan delikli bir hal alan kayaları yürürken görmek mümkündü. Kayaların yarıklarında biriken toprakların üzerinde kendini gösteren yılanyastığıgillerden bitkileri görmek mümkündü. Yukarıda Fakara Dere, biraz aşağı inince Şeytan Dere olarak adlandırılan derenin yamacından patikalardan ilerleyerek dere orman bakımı çalışmalarında açıldığını düşündüğümüz sürütme yollarından derenin yatağına iniyoruz. Bir süre sonra yolun bittiğini görünce dereden yürümeye çalışıyoruz. Ancak birçoğumuzun bu yoldan yürüyemeyeceğine kanaat getirdikten sonra geri dönüp yüzeyi ladenlerle kaplı yamaçtaki tarladan tırmanıyoruz. Yamacın düzlendiği yerde bulunan tarlanın ekildiğini fark ediyoruz ve geride kalan arkadaşlarımızı beklemeye başlıyoruz. Biraz geciktiklerini düşününce elimizde bulunan telsizlerle durumu öğreniyoruz. Birçok yürüyüşte büyük bir hevesle gelen emekli öğretmen arkadaşımızın fenalaştığı haberini alınca beklemeyi sürdürüyoruz. Bir rahatsızlığı olan, yürüyemeyecek halde olan kişilerin yürüyüşlere katılmaması gerektiğini, yürüyüşün sağlıklı insanların hayatlarını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için gerekli olduğu kanaatine varıyoruz. Böyle durumların istenilen yürüyüş temposunun yavaşlamasına neden olması canları sıkıyor. En yakın yola bakıyoruz biraz uzak. Bakacak Köyüne yakın olduğumuz için Bakacak Muhtarını arıyorum ve durumu anlatıyor, yardımcı olmasını istiyorum. Bakacak Muhtarı bir traktöre römork takarak 15-20 dakika içerisinde yanımızda olacağını bildiriyor. Arkadaşımız dinlenirken Bakacak Köyünden gelecek Muhtarın yolu karıştırmaması ve bizi rahatça bulması için yolun çatallandığı alana doğru birkaç arkadaşla yürüyoruz. Bir süre sonra arkada kalan arkadaşlarında bize doğru yürüdüklerini öğreniyor ve bekliyoruz. Bir zamanlar insanların yaşadığını öğrendiğimiz bugün orman olan ve ağaçlandırılan Fakara tarlalara geliyoruz. Uzun yıllar kullanılmayan ve traktörlerin geçebildiği meşelerin de zayıf olduğu genellikle toprağın da pek derin olmadığı, yağışların etkisi ile taşların da yüzeyde bulunduğu patikalardan yürümeye devam ediyoruz. Zayıf meşe ağaçlarının arasında her dem yeşil kalan kuzu pırnallarının yaygın olduğu gözümüzden kaçmıyor. Bu ara Bakacak Köyü Muhtarı traktörle önümüzden geliyor. Traktörü geri döndürüyoruz. Emekli öğretmenimizi traktörün römorkuna bindiriyoruz ve köye gönderiyoruz. Normal rotamızdan yürüyüşümüz sürüyor. Yağan yağmurun etkisi ile biriken suların patikalardan akışa geçtiğini görüyoruz. Uzun yıllar akan suların etkisi ile yüzeye çıkan taşların arasından yürüyerek ağaç ve çalıların üzerindeki yağmur damlalarını üzerimizde hissediyoruz. Bir süre yürüdükten sonra ormanın içerisinde bulunan küçük otlarla kaplı boşluklardan birine ulaşıyor etrafta bulunan taşlara ilişiyoruz. Bir süre dinlendikten sonra uzun yıllar kullanılmadığı anlaşılan ağaç ve çalılarla nerede ise kapanmış patikalardan ilerleyerek tekrar Bakacak yoluna iniyoruz. Önceki yürüyüşlerimizde gördüğümüz su kuyusu çıkıyor karşımıza. Ağzına kadar su dolu. Önünde bulunan taş yalağa oturuyorum. Bir arkadaşımız kuyunun kovası ile suyu alıyor arkadan kafama dökermiş de ben de yıkanırmış gibi yaparak arkadaşların gülümsemelerine neden oluyorum. Yürümeye devam ediyoruz ve yeniden sağa sapıp eski patikaları takip ederek Kuru Tepeyi dolanıyoruz. Bakacak Çiftliğine dönen yolun ters istikametine yöneliyor, meşelerin arasından veya nadasa bırakılan Eskimezarlık mevkiindeki tarlalara çıkarak devam ediyoruz. Tarlaların etrafına yapılmış olan dikenli tel çitler veya karaçalı ile yapılmış ihatalardan geçerek ilerlerken önümüze devrilmiş ancak baya kurumuş bir ağaca rastlıyoruz. Bir taraftan ağacın üzerine sıralanırken önceki yürüyüşlerimizde yaşadığımız tecrübeleri hatırlıyoruz. Tamamımız ağaca sıralandıktan sonra anı ölümsüzleştirerek yolumuza devam ediyoruz. Etrafa göz atıyoruz dere tarafında bir kapı görüyoruz. Kapıya doğru yöneliyor ve açıyoruz. Arkadan gelenlere Başkanın "Kapıyı kapatalım ceryan yapıyor" uyarısı gülüşmelere sebep oluyor. Koca Meşe ve çınarların altında iki çeşmeyi, görüyoruz. Hemen önündeki patikalardan yürüyüşümüzü devam ettiriyoruz. Habibçe Deresinin sağ yamacından yürüyerek Şeytan deresi ile birleştiği yerden dereye iniyoruz. Ağaçlar ve çalılardan dolayı baya sıkışık. Dere içerisinde çok az su var. Dala çıka kayalara basa basa dere boyunca yürüyüşümüz sürüyor. Uygun bulduğumuz yerlerden derenin bir sağına bir soluna geçiyoruz. Geçişlerde karaçalılar ve dikenli teller önümüzü kesiyor. Dikenli tellerin altından bazen eğilmek bazen sürünmek zorunda kalıyoruz. Tarlalara ulaşınca rahatlıyoruz tabi. Yol boyunca bazı su tesisleri bizi karşılıyor. Ve bir bezelye tarlasına giriyoruz. Karşıdan bulunan bir hayvan barınağından iki köpek alanımıza girdiniz der gibi havlayarak bizi karşılıyor. Çekinerek yaklaşıyoruz. Bir süre havlayan köpekler iyi niyetimizi anlayıp susuyorlar. Dere ile tarla arasında yürürken sol tarafımızda bir cevizlik çıkıyor karşımıza. Dere kenarına teras yapılmış, biraz ilerinde elektrik panelleri ve çevrede sulama boruları. Cevizliği doğadan ürettiği elektrik enerjisi yardımı işe suladığı anlaşılıyor. Önümüze çıkan dikenli teli takip ederek çiftliğin kapısına ulaşıyoruz. Sıkça kullanıldığı anlaşılan yollardan geçerek Kocabaş Çayına ulaşmadan Abdiağa yönüne dönen yolun başında sessiz bir köpek bizi karşılıyor. Biraz sonra ak sakallı bir muhterem çıkıyor ortaya. Köpeğin bir şey yapmayacağını söyleyerek bizi rahatlatmaya çalışıyor. Ancak "ısıracak köpek dişini göstermez" sözünü hatırlayarak tedbiri elden bırakmıyoruz. Ak sakallı Dedenin Biga'nın tanınmış ailelerinden Refik Dedeoğluolduğunu öğreniyor ve konuşmaya başlıyoruz. Motosiklet tutkunu Refik Dedeoğlu bize ayaküstü doğasever, yürüyüşçü olduğunu hatırlatıyor. Abdiağa köyünü dedesinin kurduğunu, Dedesi Abdi Ağa'nın uzun yıllar önce Erzincan'dan Biga'ya geldiğini anlatıyor. Her gün yürüyerek geldiği Kocabaşa kadar uzanan alanların kendi tarlaları olduğunu hatırlatıyor. Tarla içerisinde uzayıp giden beton künkleri ve tarla ortasında yükselen Beton kuleyi soruyoruz. Eskiden burada çeltik ektiklerini hemen tarlanın alt kısmında Kocabaş deresinden beslenen bir gölet bulunduğunu bu göletlerden kuleye basılan suyun bütün tarlayı sulamakta kullanıldığını anlatıyor. Pek bir şey anlamıyoruz ama ilginç bir yöntem gibi geliyor bize. Sohbet ederek ilerliyoruz Bizi mezarlıkta bekleyen aracımıza ulaşıyoruz. Araca binerek köy ortasındaki kahvehaneye dalıyoruz. Köy ortasında yıllar öncesinden tanıdığım, ağaçlandırma şefliğimiz sırasında Abdiağa Köyü ağaçlandırmalarında bize epeyce yardımcı olan, hatta Dozerin bıçağını takarken parmakları ezilen Ali abimizi görüyor ve bağırıyorum. Sarılıyoruz. İlişiyoruz bir maşaya. Karşıda o zamanlar muhtarlık yapmış olan Ziya abimiz de katılıyor bize. Eskileri yad ediyor uzun süredir görüşemediğimizden bahsediyoruz. Çaylarımızı içtikten sonra çay paralarını Ali abimizin ödediğini öğrenince teşekkürlerimizi sunup ayrılıyoruz. Arkamızda ayak izimizden başka bir şeyi bırakmadığımız Elmalı'dan Abdiağa'ya gerçekleştirdiğimiz yürüyüşümüzü bu hafta da sonlandırıyoruz.


Konuk Yazarlar

Etkinlik Takvimi

İletişim Bilgileri

Biga Tanıtımı