BİGTAY DÜNYA KADINLAR GÜNÜ YÜRÜYÜŞÜNDE… ( İlyasalan-Güvemalan Rotası)

11.03.2024 13:59
/haberresim\37826aed-3580-414c-a317-d6fb4a5f4e7d_11.03.2024.jpg

Günlerden Miladi takvime göre 10 Mart 2024 Pazar, Hicri Takvime göre 26 Şaban 1445. Ramazan'ın arefesindeyiz. Evimizin bereketi, çocuklarımızın anası, İnsanlığa sevgiyi, fedakârlığı, emeği ve umudu aşılayan kadınlarımızın Dünya Kadınlar Gününü kutlamak için Farklı yaşlardan, farklı mesleklerden, farklı yetenekli insanlardan aynı amaçla bir araya gelmiş kişilerden oluşan BİGTAYolarak termometreler 1 derece gösterirken sabahın köründe Belediye Hizmet Binasının önündeki durakta toplandık heyecanla. Birçoğumuz Pazarı iple çekiyoruz, yeni yerler görmek, yeni yerler keşfetmek için Biga'nın doğasında. Bu kez yönümüzü Bandırma istikametine çevirdik İlyasalan, Güvemalan arasındaki doğanın gizli cennetlerini keşfetmek üzere. Yol üzerinde bulunan arkadaşlarımızı alarak devam ediyoruz Kıbrıs şehitleri caddesinden. Şirintepe'yi geçerek İdriskoru'yu solumuzda bıraktık. Biga'nın simgesi haline gelen mobilya endüstrisinin önde gelen isimlerinden DOĞTAŞ'ı solda, hayatımızın her yanında yer alan Plastik Ürünlerin üretiminde önde gelen firmalardan YTS'yi sağda bırakarak Deveyokuşu'nu geçtik. Seddülbahir Kahramanı Bigalı Mehmet Çavuş'un Köyü Bahçeli ve Hacıköy kavşağını geride bırakarak Osmaniye köyünün içinden geçen Bursa-Çanakkale yolundan ilerledik. Çanakkale eski Defterdarlarından Ramazan TAŞALTIN'ın biricik oğulları için yaptırmış olduğu hatıra ormanı ve çeşmenin yanındaki Bozlar Sığırcık kavşağını solda bırakarak Sinekçi köyüne ulaştık. Enginkent'te ikamet eden Yusuf arkadaşımızı Sinekçi köyünden alarak Gerlengeç kavşağını geçtik. Biga'nın epeyce canlı köylerinden biri olan Güvemalan içerisinden ilerleyerek İlyasalan yoluna çıktık. Bir süre aynı seviyede ilerledikten sonra birden yükselen İçmedere Tepesinin önünden sağa doğru yükselerek ilerledik. Kara yılan gibi kıvrıla kıvrıla ilerleyen asfalt yol üzerinden İlyasalan Köyü meydanına ulaştık. İlyasalan köyü kahvehanesi açık, çay hazır, birkaç vatandaş bizi karşılıyor güler yüzle. Uzun yıllar Biga'da görev yapmam ve her köyde mutlaka bir çalışmamızın olması nedeni ile olsa gerek mutlaka tanıdıklar çıkıyor köylerde. Tanıyan vatandaşlarla sohbete başladık. Arkadaşlarımız yanlarında getirdikleri kahvaltılıklarını çıkararak sıcak çayla sıcak sohbeti birleştirerek keyifle yudumladılar. Bir taraftan da köyün bilmişlerini bulmaya çalışarak tarihi hakkında bilgi almayı denedik. Pek bilgiye ulaşamadık ama İlyasalan köyüne ilk gelenlerin başlarında bulunan kişinin oğlunun adının İlyas olması nedeni ile buraya İlyasalan ismi verildiği bilgisine ulaştık. Köy meydanında bir yapının üzerindeki Zeytinburnu Belediyesi yazısı vatandaşların Istanbul'la bağlantısını çağrıştırıyordu. Bunda yanılmadığımızı, birçok vatandaşın Istanbul'da çalıştığını, emekli olup gelenlerin tekrar buraya yerleştiğini öğrendik. 300 metre yükeklikte bulunan İlyasalan'dan Marmara Denizi görüntüsü muhteşemdi. Sırt üzerinde yer alan köyün nüfusunun 164 olduğu bilgisine ulaşıyoruz. Meydanda bekleşirken başında bir firmanın reklam amaçlı dağıttığı anlaşılan şapkası, iki elinde birinde BİRYAĞ yazan diğerinde ne yazdığını anlayamadığımız iki teneke kovası ile gelen güleryüzlü bir vatandaşı görüyoruz. Yarısına kadar doldurduğu kovaların içindeki sütü evinde beslediği ineklerinden sağdığını düşünüyoruz. Vatandaşın kullandığı teneke kovalardan geri dönüşümde baya ileri olduğuna karar veriyoruz. Muhabbete başlıyoruz. Sütü aşağıda bulunan süt alma istasyonuna götürdüğünü söylüyor. Günde 300 litre civarında süt üretildiği araya sıkıştırıyor. Köyde oturmanın az da olsa üretime katkı anlama gediği ortada. Yürüyüşümüze başlamak üzere meydanda toplandık. Doğada neyle karşılaşacağımızı tam olarak bilemediğimiz için vücudumuzun da yürüyüşe hazır olmasını sağlamak için emekli Beden Eğitimi Öğretmeni Mustafa Bey'in yönetiminde ısınma hareketlerini yaptık. Isınma işleminden sonra köyün içinden ormana giden daha önceden belirlediğimiz rota üzerinden yürümeye başladık. Köy okulunun hemen köşesindeki yola giriyoruz. Okulun diğer birçok köyden farklı olarak bakımının yapıldığını muhtemelen düğün derneklerde kullanıldığını düşünüyor ve seviniyoruz. Sokak aralarında birkaç eski bina bulunsa da genelde evlerin yenilendiği gözlerden kaçmıyor. Emekli olanların Istanbul'un pahalı hayatından kaçarak sığındığı baba memleketi bir köy. Sokakları da baya bakımlı. Sokaktan bir süre yürüdükten sonra doğaya dalıyoruz. Yavaş yavaş canlanmaya başlamış otsu bitkilerle kaplı yürüyüş patikası toprak suya doymuş, yer yer dışarı sızdığı için vıcık vıcık. Uzun yıllar kullanılmadığı ve bakım yapılmadığı patika üzerinde oluşan su yarıklarından belli. Hava sisli ve kapalı. Seyrek de olsa genç meşelere rastlanıyor. Geçen yıldan kalan kuru çok yıllık otsu bitkilerin yanında yeni ışgın vermeye başlamış Hıdırellez kamçıları seyrek bir şekilde etrafta görülüyor. Az da olsa baştankara gibi kuşların uçuşmaya başladıkları gözlerden kaçmıyor. Geçtiğimiz yollar ve çevresi irili ufaklı yuvarlağa yakın taşlarla kaplı. Patikadan ilerledikçe halk arasında piren adı verilen beyaz renkli ağaç fundalarının çiçeklerini açmaya başladığı görülüyor. Dereye doğru inildikçe taşların ve ağaçların diplerinin yosunla yemyeşil kapandığını görüyoruz. Ağaçlar sıklaşmaya başlıyor. Az bir su taşıyan dereyi geçip karşı yamaca tırmanıyoruz. Alt tabakada yoğun funda, seyrek sandal kocayemiş, üst tabakada ise meşelerin arasından geçiyoruz. Önümüze aradığımız göl çıkıyor. Köylülerin Davulgalık Gölü olarak adlandırıldığı göl çok büyük olmasa da böyle oluşumlar doğaya ayrı bir değer katıyor. Yavaş yavaş açılan havanın etkisi ile gölün etrafındaki ağaçların yansıması müthiş. Birkaç kurbağa karşılıklı ses çıkararak bize "hoşgeldiniz" karşılaması yapıyorlar. Güneşi karşımıza alıp gölün kenarına diziliyoruz. Anı ölümsüzleştirip doğanın muhteşem havasından ciğerlerimizi tıka basa doldurup yürüyüşümüze devam ediyoruz. Gölün karşısında bir uzun süredir kullanılmadığı anlaşılan bir patika görüyor ve oradan devam ediyoruz yürüyüşümüze. Önceden Google Eart üzerinden çizdiğim yürüyüş rotasının tam isabet bizi götürmesine seviniyorum. Daha önce hiç geçmediğim bu patikaların zamanla yürünemez hale geldiğine çok şahit olduk. Burada ise çevreden ağaç fundaları yolu kapatmış olsa da ince narin dallı yumuşak yapraklı olmasından bizi okşayarak geçmemizi sağlıyor. Ancak sabah kırağısının damla damla yapraklarında tuttuğundan biz geçerken dizlerimizden itibaren pantolonlarımızda hissediyoruz. Sis kalkıyor, güneş yavaş yavaş havayı ısıtıyor. Meşelerin yapraksız olmasından dolayı ışınlarını doğrudan toprağa ulaşması nedeni ile ısınıyor üstümüzdeki fazlalıkları molalarda sırt çantalarımıza yerleştiriyoruz. Sırtı aşıyoruz. Patika bizi bir düzlüğe ulaştırıyor. Etrafta bazı meşelerin kesildiğinin işareti dip kütüklerini görüyoruz. Burada genç meşe ormanlarında gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde ulaştırabilmek için uyguladığımız sıklık bakımı ilk aralama, orman bakımı hakkında bilgilendiriyoruz. Bazı alanların fazla açıldığı hakkında fikir alışverişinde bulunuyor, biraz daha dikkatli bakım yapılmasının gerektiğine karar veriyor ve yolumuza devam ediyoruz. Önceden çizdiğimiz rotanın bizi dolaştıracağını düşünerek bulunduğumuz alanın gideceğimiz yere doğru baya temiz olduğundan meşe ağaçlarının altından neşe içerisinde ilerliyoruz. Ahlatlıpınar Deresi ile köyden inerken geçtiğimiz derenin birleştiği yere geldik. İlyasalan tarafına giden yol üzerinde biraz önce geçtiğimiz meşe ormanının bakımından çıkarılan odunların dizildiğini gördük. Kuyuyu aradık bulamadık. Ya yol bakımlarında kaldırıldı ya da biz bulamadık. Yolu takip ederek dereden geçince hemen aşağıda eskiden yapılmış beton yaya köprüsünü farkettik. Geri dönüp planladığımız gibi fazla su olmasa da köprüyü kullanarak dereyi geçtik. İlyasalan köyünden Koruoba Köyüne ulaşımı sağlayan orman yolunu takip ederek yolumuza devam ettik. Sol tarafımız 1980'li yıllarda ağaçlandırılan kızılçam ve meşe ormanları ile kaplı idi. Geçtiğimiz günlerde yağan yağmurların etkisi geçmemiş olacak ki yol ara ara çamurlaşıyor ve ayakkabılarımız çamuru söküp bizimle birlikte gelmeye zorluyor. En uygun yerlerden kendimiz ormana atıyoruz. Geçtiğimiz alanlar genelde meşenin bulunmadığı, çayırlık alanlara sıkça rastladığımız alandan karaçalıların, kızılcıkların, gürgen ve meşelerin geçilmez bir şekilde sıkıca kapattığı toprak yüzeyinden ancak patikalardan geçme imkanı bulabiliyoruz. Orman içerisinden keyifle sohbet ve muhabbetle ilerliyoruz Bu patikalardan doğa iyice uyanınca ağaçlar elbiselerini giyince geçmenin daha keyifli olabileceğini düşünüyoruz. Göller mevkii denilen bu orman parçasının içinde beş tane göl bulunmakta. Tektonik olduğu düşünülen göllerin bazıları çabucak kurumasına rağmen bazılarında yaz boyunca su bulunmakta. İlk gölün yanından geçtik, gölün kenarları su içerisinde tamamen otu bitkilerle kaplı. Asın derin suyun bulunduğu alana ulaşmamız biraz zor. İnsanlara uzak ve bulunması da biraz zor gibi duran göllere bizden başka insanların ulaşmadığını düşünüyoruz. Bir taraftan avantaj olan bu duruma seviniyoruz da. Çünkü inanın ulaştığı her yerin bir süre sonra güzelliklerin yokolması üzüyor insanı. Sulak alanlar, yutak görevi yaparak yerküremizdeki karbonun %40’ını tuttukları için küresel boyutta iklim değişikliğini kontrol eden ekosistemlerin başında gelirler. Daha birçok faydası olan sulak alanların öneminden bahsederek gölün yanındaki patikayı geçiyor, bir süre sonra fıstık çamlığına ulaşıyoruz. Bu fıstıkçamlarını yıllar önce Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'nun köylere gelir getirici tür ağaçlandırması kapsamında yapıldığını anlatıyoruz. İşlevinin bitmiş olmasına rağmen o yıllarda yapılan tel çit ihatanın bazı demirlerinin hala duruyor olması düşündürüyor bizleri. Orman teşkilatının örnek olması ve öncelikle doğaya geçici olarak getirilen kirletici maddelerin temizlemesi gerektiği hakkında tartışıyoruz. Fıstıkçamı ağaçlandırma sahasının içinden yaban hayvanlarının yaptığı izleri takip ederek sırt üzerinde bulunan Koruoba'dan Güvemalan'a giden orman yoluna çıkıyoruz. Tırmanıştan sonra epey yorulduğumuzun farkına varıyor mola veriyoruz. Bir süre dinlendikten sonra yeniden yürüyüşe başlıyoruz. Yolu takip edersek ayakkabılarımıza takılan çamurlardan yürüyemez hale geleceğimizi düşünerek ormanın içerisine dalıyoruz. Meşeler seyrek. Çalı türleri hakim. Aralarındaki patikaları dolaşarak ilerliyoruz. Dereye doğru sapıyor ve Mağara Dere'ye ulaşıyoruz. Neden mağara dere dediklerini öğrenemiyoruz ama dere ilginç. Kayaların arasından çağlayan şeklinde akan su hemen aşağıda kayadan düşerek gölcük oluşturuyor. Tekrar tırmanarak yol boyunca ilerliyor ve derenin alt kısmına ulaşıyoruz. Yaşlı ve genç çınarların kapattığı dere içinden akan suyun oluşturduğu gölcüğe geliyoruz. Işık ters. Çektiğimiz fotoğraflar patlıyor. Gölcüğün sağ tarafında yükselen basamaklı kayanın üstünde kayanın yarıklarından fırlamış birkaç sandal görünüyor. Andezit kayaların hakim olduğu dere akan suyu ile birlikte muhteşem görünüşte. Dere içerisinde bulunan yaşlı çınarların bazılarının kovuklarına sırayla giriyor gövdesinde bulunan pencere şeklindeki deliklerden kafamızı çıkararak gülüşüyor ve fotoğraflıyoruz. Suyun sesine karışan yavaş yavaş çoğalmaya başlayan kuş sesleri kulaklarımızın pasını siliyor. Çağlayanın hemen altında Koruoba - Güvemalan orman yolunun dere ile kavuştuğu alanda eğreti bir köprü yapılmış yaya geçişini sağlamak için. Böyle köprüler daha çok ilgimizi çekiyor. Kadınlar Günü yürüyüşümüzün anısına kadın yürüyüşçülerimizi köprüye diziyor ve anı ölümsüzleştiriyoruz. Dereden geçip yol boyunca ilerliyoruz. Güvemalan köyü vatandaşlarından hayvancılık yapanların hayvan barınakları bizi karşılıyor. İlyasalan asfaltını geçip Kepekli Köyü'ne ulaşan orman yolunu takip ediyoruz. İmamçökeği Deresi'ne gelmeden İlyasalan yönüne giden yola sapıyoruz. Bir süre ilerledikten sonra çalılıkların arasındaki patikadan dereye doğru yöneliyoruz. İmamçökeği deresi çıkıyor karşımıza. Derenin akışını ilk görenler biraz önce geçtiğimiz Mağara dereye benzetiyor. Andezit kayaların üzerinden suyun akışı nerede ise aynı. Çağlayanın alt kısmına inmemiz biraz zor olduğundan üstten seyrediyor ve bol bol fotoğraf çekiyoruz. Esra Hoca'mın ikram ettiği süt ile süt kardeşliğimizi ilan ediyoruz. Neşe içerisinde hoplaya zıplaya geri dönüyoruz. Yolun hemen altındaki tarlalara iniyoruz. Amacımız çaprazdan İlyasalan asfaltına inmek ve oradan aracımızı çağırarak Güvemalan'a ulaşmak. Birkaç tarlayı geçiyoruz. Tarlalardan bazıları ekilmiş durumda bazıları ise nadasa bırakılmış. Tarlaları geçerek hayvan barınaklarının bulunduğu alana ulaşıyoruz. Hayvan sahipleri karşılarında 30 kişiyi görünce öfkeleniyor. Başlıyorlar söylenmeye. Buradan geçemeyeceğimizi, dereye doğru giderek oradaki yoldan geçmemizi tavsiye ediyorlar. Halbuki biz arada bulunan yola çıkmışız. Müsaade etmiyorlar tabi. Şaşırıyoruz tepkilerine. Haklıdır diyor geri dönüyoruz. En iyisinin geldiğimiz yola doğru gitmek olduğunu düşünüp tarlayı baştan başa geçiyoruz. Kepekli orman yoluna çıkıp İlyasalan Asfaltına çıkıyoruz. Aracımız bizi kavşaktan alacak. Karayollarının yıllar önce ariyet ocağı olarak kullandığı, gelişigüzel kullanarak rehabilitasyonu yapmadan bıraktığı çukurun yanından araca ulaşıyoruz. Ayakkabılarımızı temizleyip aracımıza binerek Güvemalan Köyü'nde araçtan iniyoruz. Bizi güleryüzü ile 50 Yıllık Meşhur Köfteci Cemil Abi'miz karşılıyor. Güvemalan deyince ilk akla gelen meşhur köfteci Cemil. Sohbete başlıyoruz. Nereden nereye yürüdüğümüzü özetliyoruz. Cemil Abi ile yanda yarısı duran nerede ise tamamen ahşaptan evin yıkık duvarlarının arasından içeri giriyoruz. Tavan müthiş ahşap oyma. Yan duvarda eskiden ısınma, yemek pişirme, su ısıtma gibi birçok işleve sahip ocak tabir edilen yapının yarısı duruyor. Duvarda gömme dolap yerleri vs. Korunması gereken bir ev imiş bence. Maalesef Gönenli Rasim Ağa'ya ait kültür yokolup gitmiş. Bunları görünce köylerde henüz yıkılmamış, bir kültürü yansıtan evlerin korunmaya alınması gerektiğini düşünüyoruz. Güvemalan'a gelip de Köfteci Cemil abinin kendine has sunumu ile köftesini yememek olmaz. Bu ara köyün ortasında bulunan koca çınarın kelaynağa dönmüş haline üzülüyorum. Yanına yaklaşıyorum. Çevre ve Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü'nce konulan "Anıt Ağaç" tabelasına seviniyoruz. Tabiat varlığına sahip çıkan bir kuruluşumuz var. Ancak 15-20 yıl önce koca çınarın görünüşü müthiş. Üzerinde binlerce kuş yuvası. Baharda kuşlar üreme telaşında, cıvıl cıvıl sesler. Yularıda kuşları yakalamayı kafasına koyan şahin ve atmacalar dolanırken, ağacın altında yuvadan düşen kuş yavrularını yemeyi bekleyen kedilerle adeta bir ağaç ekosistemi vardı. Bir süre sonra kurumaya başladı ağaç. Her gelen bir akıl verdi köylüye. Çaresiz köylü ölmeye yüz tutan kocaçınarı kurtarmak için her çareye başvurdu. Kurtaramadı ama. Sonunda anıt ağaç ilan edilen kocaçınara tabiat varlıklarını koruma kurulu el atmış, Kuruyan dalları temizletip kovukları tıkamış. İnşallah kurumaz. Köy içerisinde geziyorum. Ara sokaklarda eski evler bulunmasına rağmen genelde yenilenmiş durumda Güvemalan'da evler. Avluların içerisinde birkaç haneden oluşuyor gibi duruyor. Her evin bahçesinde sarkık dut, kızılcık, defne, ceviz, turunç, zeytin, fıstıkçamı, aylantus gibi ağaçlardan biri veya birkaçı bulunuyor. Çingene serçeleri çatıdan çatıya uçuşurken arada baştankaralar da telaşla dolanıyor evlerin bahçesinde. Bahçe kapılarında sarmaşık gülleri, hanimeli yasemin gibi bitkiler yenice yapraklarını çıkarmakta. Caminin çatısında leylek yuvası ev sahibini bekliyor. Kahvehaneye bir masaya oturuyorum. Yaşlı bir adam yanıma yaklaşıyor. "Hoş geldiniz" diyor. Masaya getirilen çayın parasını veriyor. Şaşırıyorum. Ancak bu kişinin orman idaresinden emekli kuleci Çakırlılı Ramazan Kısa olduğunu hatırlıyorum. Eski günleri yadediyoruz. Kızı bu köyden evli imiş. Eşi 23 yıldır felçliymiş. Arada bir nefes almak için kızını ziyarete geliyormuş. Allah kolaylık versin dileklerimizi ilettik. Üzüldük tabi. Oradan kalkıyorum. Arkadaşlarımız meşhur köfteyi yemiş, çaylarını yudumluyorlar. Köyün 1855 (Rumi 1271) yılında göçer olarak yaşayan İbiş Ağa, Derviş Ağa ve Hacı Ali önderliğinde, önce köyün Karagür mevkiine, daha sonra Güvemlialan mevkiine, 15 hane yörük tarafından kurulduğu, Köy toprakların elverişli olmasından dolayı, 1878 45 hane muhacır göçmen, Bulgaristan'ın Aydos kasabası Boyalar ve Kiremitçik köyleri, Varna kasabası Aladın köyü, Razgrat (Hazargrat) kasabası Pop köyü, Şumnu, Çalıkavak köyü, Kurnadut (Karuseabat), Cuma Kuşçuk köyü, Bergaz, Maydos kasabalarının köylerinden muhacırlar ile Yunanistan'ın Selanik kasabası çevresinden ve Bulgaristan'ın Filibe kasabası Küçükköy ve Tomaç köylerinden pomak göçmen yerleşerek, bugünkü konumunu aldığı, köye de, kurulduğu mevkiin adı olan GÜVEMALAN adı verildiği bilgisini öğreniyruz literatürden. Çanakkale Bursa yolu üzerinde bulunan köyün nüfusu 602 imiş. Kavakalan, İlyasalan gibi çevre köylerden göçenlerde varmış. İlyasalan'dan başlayan yürüyüş serüvenimiz Güvemalan'da son buluyor. Aracımıza binip Biga'nın yolunu tutuyoruz. Ramazan boyunca yürümek isteyen arkadaşlarla kısa parkurlarda yürümeyi vadedip evlerimizin yolunu tutuyoruz. Hayırlı Ramazanlar….


Konuk Yazarlar

Etkinlik Takvimi

İletişim Bilgileri

Biga Tanıtımı