“Corona” musibetinde tüm dünya ülkeleri ayrı ayrı tıbbi mücadelelerini sürdürüyorlar, Virüs ile ilk karşılaşan tüm ülkeler de doğal olarak Çin’deki deneyimlerden yola çıkıyorlar… Ve ilk amaçları mevcut sağlık hizmetleri kapasitesi ile bu pandemiyi yönetebilmek. Çünkü bu illet; zamanında müdahale edilmeyen vakaların yoğun bakım ihtiyaçlarını artırıyor, Daha çok yoğun bakım ihtiyacı ile de daha zor yönetilen bir savaş başlıyor… Son günlerde ise mücadelenin sonuçları ile ilgili olumlu farkları görmeye başladık.. Sağlık Bakanımızın önderliğinde tüm sağlık çalışanlarımız ve kuruluşlarımız; topyekûn bir mücadeleyi yaklaşık 40 gündür sürdürüyorlar… Nasıl yoğun bir çaba olduğunu görüyoruz. Sahadaki birçok hekim ve hemşire arkadaşlarımızdan bilgiler alıyoruz. İşte tam da bu noktada sahadan gelen haberler ve Sağlık Bakanımızın açıklamaları bizleri bu ülkenin bir ferdi olarak bizleri daha da gururlandırıyor.. İşte Türkiye Farkı…. Bir hekim olarak biliyorum ki, tıp biliminde daha konuşmak için erken olmakla birlikte, Gelinen noktadaki başarıyı da hissetmeye başlamak da lazım… Ülkemiz bilim insanlarının çalışmaları ve Sayın Bakanımızın liderliğinde yönetilen bu süreçte; Çin’den gelen tedavi algoritmaları geliştirilerek daha müspet sonuçlara ulaşılmaya başlandı. Vakalardaki akciğer tutulumlarının azalması ile yoğun bakım ihtiyaçları ve entübasyon cihazına bağlı hasta sayıları düşme eğiliminde... Bu sonuçları Sağlık Bakanımızın açıkladığı verilerde de görmekteyiz. Ülkemizde verilen mücadeleye farklı göz ile bakmak isteyince savaş alanına, hastanelere kulak verdik… İşte oralardan ulaşan öyle güzel seslenişleri duyunca yalın olarak verilen mücadelenin görülmesi ve objektif değerlendirilmesi adına sizlerle paylaşmak istedik… İşte size savaş alanından gelen sözler; ¦ Başarılı bir filyasyon çalışması yapıldı. Tespit edilen vakaların temas ilişkileri hızla tespit edilerek gerekli izolasyon önlemleri ivedilikle alındı. Vaka sayısındaki baskılanma tabi ki izolasyon önlemlerine de bağlı. ¦ Ama tedavideki başarının sırrı Türkiye’nin kendi deneyimlerini devreye sokması, yani kendi algoritmasını geliştirmesinden kaynaklanıyor. ¦ İlk vakalarda mecburen biz de Çin deneyimlerini dikkate aldık. Çünkü başka çaremiz yoktu. Ama ilk 1-2 hafta sonra kendi tecrübelerimize dayanarak kendi algoritmamızı geliştirdik. Bakanlık neredeyse her hafta algoritmayı yeniledi. Ve böylece dünyadaki diğer uygulamalardan oldukça farklı/ayrışık bir tedavi protokolümüz oldu. Sonuçlarını da alıyoruz… ¦ Mesela şunlar yapıldı; Hidroksiklorokin tedavisine hastalığın çok erken döneminde başlandı. Tabi bunu yapabilmek için de yeterince ilacınızın olması gerekiyordu. Ve erken davranarak yeterince ilaç stoklamıştık. ¦ Favipravir tedavisine virüsün replikasyon zamanında yani hastalık iyice ağırlaşmadan -yoğun bakım ihtiyacı ortaya çıkmadan- başladık. Oysa ilk uygulamalarda bu böyle değildi. Ve diğer ülkelerde hala böyle değil. Hastalık ağrılaşınca veriliyor ama o zaman da etkisi fazla olmuyor. ¦ Yoğun bakımdaki hastalarda erken entübasyondan (invaziv ventilasyondan) vazgeçtik. Çünkü bunun hastalığın seyrini çok değiştirmediğini gözlemledik. Bunun yerine non-invaziv ventilason -CPAP dediğimiz sürekli pozitif basınçlı hava yolu- tekniğine geçtik. Böylece invaziv ventilasyonun oluşturduğu akciğer hasarlarını da önlemiş olduk. ¦ Ve belki de en önemlisi hastalığın tanımlandığı gibi tipik bir ARDS tablosu olmadığını, koagülopati (pıhtılaşma bozukluğu) gibi ilave problemlerin de meydana geldiğini ve hastaların bu nedenle de kaybedildiğini gözlemledik. Dolayısıyla antikoagülan ilaçları da algoritmamıza eklemiş olduk. ¦ Tabi tüm bunları Covid-19 tanısı için PCR’dan bile daha hassas olan BT kapasitemizin çok çok iyi olması -ve hızlı tanı- sayesinde yapabildik. ¦ Dünyanın hiçbir ülkesinde bizdeki kadar BT yoktur (bu durum önceden eleştiri konusuydu ama şimdi işimize yaradı). Ama tüm bunların üzerinde bahsedilmesi gereken bir şey daha var; ¦ Başta doktorlarımız ve hemşirelerimiz olmak üzere sağlık çalışanlarımızın yoğun hasta kapasitesini absorbe edebilme yeteneği. Normalde biz de acillerdeki ve hastanelerdeki yoğunluğu hep eleştiriyoruz. Ama bu durum bizi adeta bu gibi kriz/kaos dönemleri için hazırlamış oluyor, paralizi/felç olmuyoruz. Bazı Avrupa ülkeleri ve ABD bu nedenle paralizi olmuş durumda. Çünkü alışık değiller böyle bir duruma… ¦ Şimdi ilgili alandaki meslektaşlarımız Covid-19 konusundaki Türkiye tecrübesini akademik yayın haline dönüştürüyorlar. Bunları önümüzdeki günlerde tıp literatürüne kazandırmış olacaklar. Dünyanın buna ihtiyacı var…..” ¦ Bilmeliyiz ki, Çok donanımlı, teknolojik ve mücadele gücü yüksek ülkesine, mesleğine bağlı bir sağlık ordumuz var. İnanın bu konuda çok şanslıyız. Alt yapı konusunda da iyi olduğumuzu artık dünya âlem görecek…” Ne de güzel özetlemiş kahraman sağlık ordusunun güzel insanları, ülkemizin başarısını… Bu sözleri okuyunca savaş stratejisti Sun Tzu öğütleri geldi aklıma… Sun Tzu der ki; “Dağları, ormanları, dar geçitleri, çıkmaz yolları ve bataklıkları bilmiyorsan; silahlı bir güçle manevra yapamazsın. Yerli rehberler kullanmadıkça arazinin yararlarını bilemezsin. Savaşın beş kuralı vardır: Ölçme, değerlendirme, hesaplama, kıyaslama ve zafer. Mevzi ölçmeyi, ölçme değerlendirmeyi, değerlendirme hesaplamayı, hesaplama kıyaslamayı, kıyaslama ise zaferi doğurur.” Corona mücadelesinde dünyaya Türkiye farkını göstereceğimiz günler yakındır… Sağlık Bakanımızın liderliğine, Bilim Kurulumuz ve Bilim İnsanlarımızın gücüne, vefakar Hekim ve Sağlık Çalışanlarımızın emeklerine, fedakarlıklarına sonsuz teşekkürler… Sağolun, Varolun…. Dr. Feza Şen 0 532 277 88 27