Son zamanlarda küresel ısınma, küresel iklim değişikliği, kuraklık kavramları sıklıkla kullanılır oldu. Hatta birbirleri ile karıştırıldı. Kuraklık daha çok yağıştaki eksikliği ifade ederken, ısınma yerkürenin gittikçe artan sıcaklığını ifade etmektedir. Kuraklık tarihin değişik dönemlerinde hep görülmüştür. Bazı medeniyetlerin kuraklık nedeniyle göç ettiği, bazılarının yok olduğu bilinmektedir. Küresel iklim değişikliği ise sıcaklıktaki değişimi ön plana çıkarmaktadır. Kuraklığın nedeni bilinemezken, iklim dünya var olduğundan beri değişmektedir. Dünya tarihinde soğuma dönemlerinin yanında ısınma dönemleri de görülmüştür. Bu durum insan ömründen daha uzun sürebilmektedir. Kuraklığı ise insan ömrü boyunca birkaç kez yaşayabilmektedir. İklim değişikliği ile ilgili bilim adamları bir çok senaryo üretmektedir. Bunlarda en çarpıcıları ve de ülkemizi de ilgilendirenlerden bazılarına yer verilmiştir yazımızda:
Geçen yıl yayınlanan İklim değişiklikleri ve su raporunda; İklim değişikliklerinden kaynaklanan nedenler yüzünden 2050 yılında dünyada 2 milyar insanın sudan yoksun kalacağı tahmin edilmektedir.
Dünya nüfusunun % 20 sini oluşturan 30 ülke şu anda su sıkıntısı ile karşı karşıya kalmıştır. 2025 yılında bu ülke sayısının 50’ye yükseleceği, 30 yıl içinde 3 milyar insanın kullanılabilir su kaynaklarını kaybedeceği tahmin edilmektedir.
Dünya nüfusunun hızla artmasıyla büyüyen ekonomi sonucu tarım ve sanayi üretiminin artışına paralel olarak su kaynakları da hızla tükenmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde endüstri atıklarının % 70 inin suya karışmakta, Asya’daki bütün nehirlerin, Avrupa’da ise 5 büyük nehrin sularının kirli olduğu belirtilmektedir (Yeşil atlas, Aralık-Mart 2009).
Bilindiği gibi küresel ısınmayı engellemenin yolu ormanlardır. Ormanların karbondioksit emme gücü hava kirliliğinin önlenmesinde büyük önem taşımaktadır. Ancak Nature dergisinin eylül sayısında yayınlanan bir araştırmaya göre sıcaklık, bitkilerin karbondioksit emme kapasitelerini azaltmaktadır. Bitkilerin karbondioksit emme yeteneğini geri kazanabilmesi için 2 yıl geçmesi gerekiyor. Atmosferde karbondioksit miktarının artması, küresel ısınmanın nedeni olarak gösteriliyor.
Küresel ısınmanın sonuçlarından biri buz dağlarının erimeye başlaması, buz kütlelerinin kopmasıdır. Bilim adamlarına göre Antartika’da son 50 yılda 2,5 santigrat derecelik sıcaklık artışı oldu. Kıtadaki yedi büyük buz kütlesi de yaklaşık 14 bin km azalmıştır. Bunun en önemli nedeni Kuzey kutbundaki deniz suyu sıcaklığının artmasıdır. Deniz suyu sıcaklığının artması aynı zamanda deniz ekosistemleri için yıkıcı kabul ediliyor.
Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji bölüm başkanı Prof Dr. Gönül Kaynak yaptığı açıklamada küresel ısınma yüzünden Türkiye’nin en önemli doğal alanlardan Uludağ’da bitki türlerinin bir ay erken çiçeklendiğini bildirdi. Uludağ’da yaklaşık 1200 bitki türünün bulunduğu, bu türlerin 30 unun bölgeye 130 unun ise Türkiye’ye özgü endemik türler olduğuna dikkat çekti. İklim değişikliğinin etkilerini görmek için 3-5 yıllık bir gözlem yeterli değil, bunun için uzun yıllar gözlemlemek gerekmektedir. Ancak bitkiler üzerindeki etkisi hakkında bir fikir edinmek için bir gösterge olarak kabul etmek gerekmektedir küresel ısınmanın. Etrafımızda bile erken çiçek açan onlarca bitkiyi görebiliyoruz artık. Hatta Biga’da bazı meşe ağaçlarının aralık ayında yapraklandığını tespit ettik. Şubat ayının başında yapraklanan bir sürü meşe ağacını gördük bu yıl ormanlarda. Geçen yıl Lapseki’de bazı erguvanların aralık ayında çiçeklendiğini gözledik.
Dünyada ekonomik krizin yanında ekolojik kriz de yaşanmaktadır. Dünyanın kaynakları hızla tükenmekte, bitki ve hayvan türleri de azalmaktadır. İnsanoğlu kendi kıyametini kendisi hazırlamakta farkında olmadan. Birçoğumuz yaşamı sürdürebilmenin yolunun karbon salınımını azaltmak, yenilenebilir teknolojiler geliştirmek, hızlı ve verimli çalışan alternatif enerji üretmek olduğunu belirtiyoruz. Bu çabaların dünyayı kurtarabileceği de şüpheli tabi. Çünkü dünya nüfusu hızla artmaktadır. Endüstri devrimi öncesi 1 milyar olan insan nüfusu 2002 itibarıyla 6,5 milyar olmuştur. İnsanlar daha iyi ve rahat yaşamak için doğal kaynakları hoyratça kullanmaya başladı. Artan enerji ihtiyacını karşılamak için daha fazla kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtların kullanılması sonucu atmosfere iklimdeki dengeyi tehdit eder derecede kirletici salındı. Bazı bilim adamlarına göre sanayileşme öncesi atmosfere salınan CO2 her geçen gün hızla artmaktadır. Orman yangınları, anız yangınları, her gün sanayi bacalarından yükselen koyu dumanlar… küresel ısınmayı her geçen gün arttırmaktadır.
Bundan sonra dünyanın yaşamı hakkında bazı senaryolar üretilmekte. Bu senaryolardan ilginç ve mantıklı gelenlerinden birine göre yağışların her geçen gün azalacak, sıcaklıkların artacak olması. Nehirlerin akışlarının mevsimsel olarak değişikliğe uğraması. Kar yağışının azalması ve kışın yağmur nedeni ile nehirlerin akışının artacak, karların erime döneminde ise karın azlığından dolayı daha az akış olacaktır. Yani nehirlerin akış rejimi değişecek; kış aylarında debiler yükselirken ilkbahar döneminde azalacaktır. Kocabaş çayının veya başka bir nehrin akışını izleyenler varsa önceki yıllarda kışın yağan karların ilkbaharda erimeye başlaması ile yükselen su akışı son zamanlarda kar yağışlarını azaldığından ve sadece yağmur yağdığı zamanlarda kışın yükseldiğine şahit olanlar çoktur.
Yerkürenizin etkilenmeyen kısmı yok gibi küresel ısınma nedeni ile. Sulak alanların tarımsal amaçlı kurutulması da başlı başına bir sorun dünyada. Bir çok hayvan ve bitki türünün barındığı bu alanların yok edilmesi ile birlikte iklim değişikliğine karşı karbon deposu görevi görerek sera gazlarının azaltılmasını sağlayan alanların da yok edildiğinin farkına varmak zamanı geldi de geçiyor bile. Biga’mızda Ece gölünün kurutulması yanlışından dönülmesi zamanıdır artık. Bir çok çalışma yapılmıştır, bir çok paralar harcanmıştır ama henüz çok geç değildir gölü kurtarmak için. Kira ile köylüye ektirilen hazine yerinin önünün kapatılması yeterli olacaktır birçok yaşam alanının yeniden oluşabilmesi için. Bunun yanında korunması gereken bir yer daha vardır Biga’da. Hoyrat gölü! Güvemalan’da bulunan bu göl ise kaderine terk edilmiş, çeltik tarlalarına atılan zirai ilaçlarla kirletilmekte, bazı sanayi tesislerinden çıkan atıkların boşaldığı bir depo görevi görmektedir şu an.
Olaya iyimser bakmak da mümkün tabi.Yöremizde yetişmeyen bir çok tropikal meyveler sıcaklık artışlarının etkisiyle yetişmeye başlayacaktır. Orman işletmesinin bahçesine dikilen yeni dünyanın bu güne kadar meyve verdiğini gören olmamıştı. Ancak 2007 yılında ağacın üzeri meyve ile doldu, taştı. Bu da gösteriyor ki ürün çeşitliliğinin değişmesine neden olması bekleniyor küresel ısınmanın. Sıcaklıkların artması ile Akdeniz ve Ege bölgelerinde turizm mevsimi uzayarak olumlu bir etkiye sahip olacaktır. Ancak yağışların su kaynaklarının da azalmasına dolayısıyla tarım ve turizm sektörünün olumsuz etkilenmesine de sebep olacaktır.
Bunlar olabileceklerin ancak bazıları. Bize düşen görevler vardır burada. Doğaya dikeceğimiz bir fidan, kirletmeyeceğimiz, sahip çıkacağımız bir dere veya gölet, bacasından kapkara duman çıkan bir sanayi kuruluşunu kontrol altına almak vb. karbon depolanan ve sera gazlarının etkisini azaltan bir davranış olabilir belki de. Kendi kıyametimizi hazırlamaktan vazgeçelim. Dr Muhammet Akkaya