3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Günlerden Pazar. Sakin ve kapalı bir hava. Günesin doğuş saatinde Biga Belediye Binasının önünde toplandık farklı mesleklerden, farklı memleketlerden, kadın erkek 30 kadar insan aynı amaç için. Engelsiz bir hayata doğru hayatımızda yaşanan iş stresi, geçim derdi, sağlık sorunları ve hayat meşgalelerinden bir süreliğine olsun uzaklaşabilmek için. Heyecanla midibüsümüzün etrafında geç gelen arkadaşlarımızın neden geç kaldıklarını anlamaya çalışarak sorup soruşturarak, telefonlarını arayarak, hafiften de suçlayarak. Geç kalanlar saatlerinin çalmadığından yakınarak geldiler üzerlerinden uyku mahmurluğunu atmaya çalışarak. Bugün eskiye göre biraz kalabalıktı midibüsümüz. Doluşmamızla midibüsümüz hareket etti alaca karanlıkta Bandırma İstikametine. Yolda geç kalan arkadaşlarımızı da alarak Bahçeli kavşağından döndük Hoşoba istikametine. Erken saatte çayı demlemiş bizi bekler bulduk köy kahvehanesini işleten vatandaşı. Kocaman odun sobası ile ısıtılan kahvehane sıcacık olsa da Aralık ayı olmasına rağmen dışarıda olağanüstü sıcaktı hava. Çaylarımızı içerek yanımızda getirdiğimiz simit poğaça vs kahvaltımızı da yaptıktan sonra tekrar bindik midibüse. Köyün hemen altından geçen Kocaçay üzerindeki Köprüden geçer geçmez ikiye ayrılan yolun çayı takip eden tarafa giden tarafa döndük. Biraz ilerledikten sonra Çeltik kurutmakta kullanılan makinelerin bulunduğu meydanlıkta arabadan indik. Hemen yola koyulduk. Biraz ilerleyince havanın gerçekten sıcak olduğunun farkına varıp üzerimizdeki elbiselerin bir kısmını çıkararak sırt çantalarımıza yerleştirdik. Kayıtlardan Pırtı olduğunu öğrendiğimiz mevkiden ilerleyerek solumuzda orman sağımızda dereyi takip ettik. Geçtiğimiz yerlerde bulunan çınar ve meşelerin rengarenk sonbahar yapraklarını çiğneyerek ilerlerken temiz hava muhteşem doğa bizi adeta büyülüyordu. Dere boyunca uzayan tarlalarda genç ceviz ağaçlarını görmek bizi umutlandırıyor. Geçtiğimiz hafta Hoşobalı vatandaşlardan buraların geçmişte ceviz ağaçları ile kaplı olduğunu, Köyün isminin Cevizliboğaz olduğunu hatırlıyor dikilen ceviz ağaçları ile ileride Hoşoba Köyünün adının yeniden Cevizliboğaz olarak hayal ederek Kocaçay kenarından ilerliyoruz. Bir süre sonra eskiden baltalık olarak işletildiği genç meşelerden belli olan ormanın içerisine dalıyoruz. Kısmen dökülmüş sonbahar yapraklarını çiğneyerek yol üzerinde bizi karşılayan römork takılı traktörü geride bırakıyoruz. Ormanda bakım yapıldığının işaretleri olan odun sterlerini de görüyoruz. Küçük bir patikadan bazen eğilerek, bazen sürünerek kendimizi aşağıya bırakıyoruz. Bir süre ilerledikten sonra bir tarla ve içerisinde değirmen yıkıntısı bizi karşılıyor. Sadece duvarları kalmış olan yıkıntının önündeki değirmentaşından değirmen olduğunu anlıyoruz. Yaz kuraklığından kurtulmuş dereden akan suyu görünce karşıya geçmenin yollarını arıyoruz. Çaresizliğe kendileri çare olan vatandaşların pratik çözüm için dere üzerine yerleştirdikleri bir ağaç gövdesinin üzerine çivilemiş oldukları tahtaların üzerinden birkaçımız geçmeye çalışsa da çok azımız başarabiliyor kütük üzerinden karşıya geçmeyi. Derenin biraz yukarısından daha iyi geçebileceğimizi düşünerek arkadaşlarımızı yönlendiriyoruz. Dere karşısına geçince çınar ağaçlarına kurulmuş iki salıncak bizi karşılıyor. Salıncaklara binmek için yarışırken biriktirdiğimiz anılarımızı ölümsüzleştirmeyi ihmal etmiyoruz. Sol tarafımızda bir taşocağının doğaya verdiği tahribatı yakından görüyoruz ama sadece bakıp geçiyoruz. Dere kenarında Yolindi ve Camialan tarafına giden toprak yoldan ilerlerken dere kenarından veya orman içinden geçebileceğimiz patikaları gözden kaçırmamaya çalışıyoruz. Dere içerisinde bulunan taş duvarın bulunduğu alana gelince mola için muhteşem bir yer olduğunu düşünerek hemen dere kenarına kuruluyoruz. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılmış bir ıslah tesisi olduğunu düşündüğümüz taş duvar setin önünde ve arkasında biriken suyun oluşturduğu gölcüklerin görüntüsü ve setin üzerinden akan suyun şırıltısı bizi çok rahatlatıyor. Oradan ayrılmak zor olsa da çıktığımız yolu tamamlamak üzere tekrar yürümeye başlıyoruz. Dere boyunca zengin bitki örtüsü gözümüzden kaçmıyor. Çınarların yanı sıra söğüt, meşe, ıhlamur erguvan, ceviz, defne, sumak vb. ağaç ve çalılardan oluşan bitki örtüsünün değişik sonbahar renkleri gözlerimize adeta bayram ettiriyor. Dere kenarında bulduğumuz patikalardan dalarak toprak yoldan çıkıyor ve değişik yapraklardan oluşan doğal kaplama yolumuzdan ayakkabılarımızın çıkardığı çıtırtılara dere içinden yavaş yavaş ve berrak bir şekilde akan su şırıltıları karışıyor. Bir taraftan da aniden yükselen kireçtaşı kayalar üzerinde hayat bulmuş değişik renkli otsu ve odunsu bitkilere hayranlıkla bakıyoruz. Bir kısmını tanısak da tanıyamadığımız bitkileri geride bırakarak doğal güzellikleri beş duyumuzla doyasıya hissederek yürümenin tadını çıkarıyoruz. Bir başka taş ocağının yanından geçerken barajın suyunu sulama sistemine ulaştıracak tünelin kapısını görüyoruz. Hemen sağ tarafta epeyce yüksekte bulunan mağaranın sadece ağzını görebildiğimiz için merakımızı gideremeden geçip gidiyoruz. Barajın gövdesine geldiğimizde karşıya geçmek için baya yüksek olan çakıl yığıntısından inmeye cesaret edemediğimizden geri dönüp Menzilci deresinin üstündeki köprünün altından geçerek köprü üstüne çıkıyoruz. Birden yükselen yamacı zikzaklar çizerek araçların geçebileceği meyilde yapılmış olan toprak yoldan bazı arkadaşlarımız zorlansa da barajın gövdesinin üstüne çıkıyoruz. Vadiden gelen rüzgarın serinliğini birden vücudumuzda hissediyoruz. Terli olduğumuz için üşütme korkusu ile hızla oradan uzaklaşırken topluca fotoğraf almayı da unutmuyoruz. Aralık ayının ilk günlerinde barajın sadece dibinde görünen su bizi ürkütüyor. Beklenen yağışları alamazsak önümüzdeki yılın kuraklığından dolayı sulu tarımın zora gireceğini düşünüyoruz. Öyle ki baraj içindeki adacıkların bile tamamen ortaya çıktığına şahit oluyoruz. Baraj üzerinden Hacıköy´e doğru giden asfalt yoldan yürümek birçoğumuzun hoşuna gitmiyor. Biran önce orman içine girmek için sabırsızlanıyoruz. Sırt üzerine çıktığımız da yeniden ormanın içine dalıyoruz. Genç meşe ağaçlarının arasında üzerindeki otlardan fazla kullanılmadığını düşündüğümüz toprak yoldan ilerliyoruz. Sohbet muhabbetle yürüdüğümüz yoldan bir süre sonra çok az kullanıldığı anlaşılan patikaya dalıyoruz. Bir süre ilerledikten sonra bir derecik kenarında Koca bir çınar ağacı ile Koca meşelerin bulunduğu alanlığa geliyor mola veriyoruz. Su kaynağına benzeyen bir yapının bulunduğu alanlığın bir tarafında çeşme bizi karşılıyor. Yol boyunca ara ara kendi o an için düşündüğü ve söylediği şiirlerle Himmet abimiz bizi duygulandırıyor. Bir süre dinlendiğimiz alandan ayrıldıktan sonra asfalta çıkınca zamanın epeyce ilerlediğini ve yorulduğumuzu düşünerek Hacıköy´de bizi bekleyen Sadullah´ı çağırıyoruz. Kısa zamanda yanımıza ulaşan aracımıza binerek Hacıköy´ kahvehanesine ulaşıyoruz. 5-6 kişinin oturduğu kahvehanede baya kalabalık oluşturuyoruz. Kahvehanenin önünde üzerindeki tarihlerden 1957 yıllarında yapıldığı anlaşılan çeşme´den su içmeden geçmek olmaz tabi. Bazı arkadaşlarımızla bazı sokaklara dalıyoruz. Sokağın başında bir kuyu ve üzerindeki kovası ve kovanın bağlı olduğu mekanizma bizi karşılıyor. Kuyunun içinin çöplerle dolu olmasını görünce hüsrana uğruyoruz. Sokakta biraz ilerleyince beyaz badanalı yeni evlerin arasında yaşanmışlıkları üzerinde taşıyan ağaçların birbirlerine çakılması ile oluşturulmuş toprakla kapatılmış duvarlar dikkatimizi çekiyor. Zamanla su aldığını düşündüğümüz duvarların tenekelerle kaplandığını görüyoruz. Ancak bu evlerin hiçbirinde yaşama belirtisi kalmamış. Bahçe içerisinde yer alan ahşap karkas evlerin bahçelerinde bulunan kuyular dikkatimizden kaçmıyor. Sokak arasında taştan oyma dibek eskiden keşkek yapıldığı fikrini uyandırıyor. Kahvehanede bulunan vatandaşlardan köy hakkında bilgi almaya çabalıyoruz ama pek bilgiye ulaşamıyoruz. Literatürden aldığımız bilgiye göre Köyün eski isminin Çeçenay olduğu, 1872 yılında Kafkasya´dan şimdi Adıge Cumhuriyeti içinde kalan, Kuban Irmağı Havzası´ndan göç eden iki yıl kadar ilçe merkezi Biga´da kalan ve “Maksatlarına Erişen” anlamında bugünkü yere Maksudiye adının verildiği, Köyün adının daha sonra Hacıköy olarak değiştirildiği bilgisine ulaşıyoruz. Hacıköy´ün doğasından gelen kaynak suyundan yapılmış çaylarımızı yudumlayarak aracımıza binip bir yürüyüş macerasını da noktalıyoruz.