BİGTAY Akkayrak köyünde yürüdü

22.01.2024 18:48:47
/haberresim\22124505.jpg

Günlerden Pazar. Ülkemizde 1935 yılından beri Tatil. Farklı meslek gruplarından, farklı yaşlardan aynı amaçla bir araya gelmiş olan grubumuz BİGTAY içinse her durumda, her iklimde vazgeçilmez yürüyüş günü. Cumartesiden beri epeyce yağış var. Pazar sabahı da hava yağışlı ve rüzgarlı. Cumadan öğrenciler karne aldı. Aileler öğrenci tatilini fırsat bilip birçoğu tatilde. BİGTAY´da da bazı arkadaşlarımız ne yapacağını bilemez insanlar gibi kah ağlar gibi gözü yaşlı insan misali yağmur yağar, kah sevinçli insanlar gibi güneşli, Birçok insanın yağmurun tıkırtıları eşliğinde sıcacık yatağında mışıl mışıl uyurken BİGTAY yola çıktı Akkayrak Köyünden doğanın pazar rengini doya doya seyretmek üzere. Özel araçlarımıza binip Biga´da bir çay ocağında sabah çaylarımızı yudumladıktan sonra Akkayrak yönüne döndürdük araçlarımızı sabahın alaca karanlığına karışmış yağmurun havaya verdiği rengin karışımında. Köy meydanına vardık, parkettik Akkayrak camiinin arkasına paket taşlı meydanın kenarına. Son hazırlıklarımızı yapıp yollandık 1700´lü yıllarda mühendisliği kendi kendine öğrenmiş olan Scot John Loudon McAdam kemiklerinden rahatsız olan komşusunun yüzeyi çukurlarla kaplı yollarda kullandığı arabanın verdiği acılardan kurtulabilmesi için geliştirdiği kendi adını alacak makadam yolların yapımını sağladığı ve bugün her köyün sokaklarını çamurdan, çukurdan koruyan Akkayrak makadam yollarından başladık yürümeye. Köyün dışına çıkınca Akkayrak´ı Elmalı Köyü´ne bağlayan toprak yoldan Biga´nın tek doğal kızılçam meşçeresi içinden yürümeye başladık. Yol kenarlarında Orman İşletme Müdürlüğü yetkililerinin ışık kesimi adı altında düzensiz kestiği yaşlı kızılçam kütüklerini eleştimeyi de ihmal etmedik. Bir süre toprak yoldan ilerledikten sonra sağdan çam ormanının içine giren patikaya yöneldik. Kalın kızılçam ağaçlarının altında ilerlerken açık alanda hissettiğimiz rüzgarın etkisi nerede ise kalmamıştı. Ormanın içi açık alanlara göre baya sıcak ve sakindi. Yağan yağmurun etkisi ile ağaç yapraklarında biriken damlaların ağaçların sallanması ile düşen damlalarla birleşince daha da irileşen su damlalarının altında zorla da olsa geçtiğimiz yerleri bulunduğumuz anı ölümsüzleştirmeyi unutmuyoruz. Yağan yağmurun etkisi ile dereye dönen patikalardan yürürken su geçirmez ayakkabılarımızın su geçirmezliğini de test ediyoruz. Patikanın sonunda birden karşımıza çıkan dikenli tel ve telde asılı "İnşaat alanına girmek yasaktır" uyarısını görünce ister istemez dikenli tel çitin kenarında oluşmuş patikayı takip ediyoruz. Bu arazinin eski dönem milletvekillerinden Kırkgeçit Kaplıcalarının işleticisi Biga´nın tanınmış işadamı İbrahim Köşdere´ye ait olduğunu anlatıyoruz. Orman içi yoldan biraz yürüdükten sonra bir patikaya dalıyor ağaç ve ağaççıkların arasından bir dereye inerek bir sırta çıkarak hedefimize ulaşmaya çalışıyoruz. Önceden çizdiğimiz istikametten biraz sapsak da bir süre sonra tekrar aynı rota üzerine çıkıyor ve yürümeye devam ediyoruz. Dereye dönmüş yollardan yürümekte zorlansak da suyun etkisi ile tamamen toprağından arınmış, Akkayrak Köyüne adını veren kayaların sanki yola beton dökülmüş görüntüsü vermesi gözlerden kaçmıyor. Bir açıklığa çıkarken yolun sağında meşelerin arasında ahşaptan inşa edilmiş tuvalet Anadolu evlerinin bahçe içinde ana yapıdan uzak tuvaletlerini hatırlatıyor. Tuvaletin içine girip arkadaşları beklerken arkadaşların beni görünce şaşkınlıklarını görmek ayrı bir zevk. Hemen tarla içerisinde mangal kömürü ocağına çıktığımızı farkediyoruz. Tarla içerisinde meşe odunlarının düzenli bir şekilde dizildiği torluklar hiç görmeyen arkadaşlarımızı merakta bırakıyor. Burada odun kömürünün yapılışını anlatıyoruz. Odunların kübik bir şekilde dizilerek üzerine çeltik anızı ve toprakla örtüldüğünü, belirli aralıklarla bırakılan bacalardan yakılan ateşin odunları yavaş yavaş yakılmasını kontrol edildiğini, bu işlemin 8-10 gün sürdüğünü, 25 ton odundan 5 ton kömür çıkarıldığını anlatıyor ocakta çalışan işçi. Kimimiz torlukların önünde kimimiz üstüne çıkarak poz verdikten sonra Gülşen Hanım Çiftliğine ulaşmak üzere yollanıyoruz. Tarla kenarından geçmek için yöneldiğimiz taraftan önümüze çıkan suyla dolu derin hendekleri görünce geri dönüyor asfalta yöneliyoruz. Kömür ocağına girişte bulunan kroge boru üzerinden geçip asfalta çıkıyoruz. Asfalt yolun kenarında açılan düzensiz hendeğin su dolu olduğunu görünce tarlaya geçmek için epeyce yürümek zorunda alıyoruz. Karayolları Genel Müdürlüğü´nce Biga Çan yolunun yapımında kullanılan taş ocağının gerekli düzenlemelerin yapılmadan öylece bırakıldığını görüyor, devlet kurumlarının düzensiz çalışmalarını eleştiriyor ve taş ocağının kenarındaki yolumuza devam ediyoruz. Gülşen Hanım Çiftliğinin Sahibi Nihat Bey ve Kızı bizi güleryüzle karşılıyor samimiyetle hepimizi tek tek selamlıyor ve bizimle beraber çiftlik tesislerinin yanına ulaşıyoruz. Çiftlik evine yaklaşırken bu kez Gülşen Hanım bizi karşılıyor güler yüzü ile. Mola veriyoruz. Çiftlik Hakkında bilgi verdikten sonra çiftlikte üretilen peynirlerden ikramlarını ihmal etmiyor Gülşen Hanım Nihat Bey ve kızları Elif Hanım. Evin giriş holünde bir tabela dikkatimizi çekiyor. "Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından desteklenen Türk Saanen Keçisinin Halk Elinde Islahı Projesi" Küçük bir alan ile başlayan serüven baya büyümüş gelişmiş olduğu görünüyordu anlatılanlardan. Üreticilerin desteklenmesi halinde neler yapabileceğinin güzel bir örneğiydi bu işletme. Astım Hastası olan Nihat Beyin de aynı zamanda burada sağlığına kavuştuğunu da öğreniyoruz. Gülşen Hanım Çiftliğinden Gülşen Hanım eşi Nihat Bey ve Kızları Elif Hanım´ın samimi uğurlaması ile ormanın içindeki patikalara dalıyoruz yeniden. Dereye dönüşmüş patikalardan sulara bata çıka Akkayrak Elmalı yoluna çıkıyoruz başka bir noktadan. Çamların bittiği açık alanlarda geçen geçişimizde bir tane olan dağ evlerinin epeyce çoğaldığını görmek insanların doğaya özlemini ortaya koyuyor adeta. Ormanlık alandan aniden açık alana çıkınca rüzgarın soğukluğu ve etkisinin ne kadar kuvvetli olduğunu hissediyoruz. Kuvvetli rüzgarın üstümüzdeki yağmurluk vb elbiseleri yırtarcasına estiği Oba mevkiinden hızla tekrar çam ormanının içine dalıyoruz. Anında etkisini kaybeden rüzgardan kurtulmanın sevinci ile keyifle yürümeye devam ediyoruz yağmur damlalarının altında. Patika bizi Akkayrak- Elmalı yoluna çıkarıyor yine. Tekrar sağdan devam edip çamların arasından ilerliyoruz. Hedefimiz Akkayrak Köyünün içme ve kullanma suyunu temin ettiği kaynağın oradaki şelaleyi görmek. Enerji nakil hattının yerlerde süründüğü patika yoldan aşağıya doğru ilerleyerek dereye ulaşıyoruz. Derenin yağışların etkisi ile çoştuğunu suların çağıldayarak aktığını görmek büyük haz veriyor insana. Önceki gelişimizde üzerine çıktığımız su deposuna çıkmak imakansız. Etrafında gezinip anı ölümsüzleştiriyor doya doya doğanın sesini dinliyoruz dakikalarca. Geldiğimiz yoldan geri dönerek Akkayrak Köyüne ulaşıyoruz. Olumsuz hava koşullarına rağmen ısrarla tamamladığımız doğa yürüyüşünden gökyüzü sinirden kapkara kesilmiş sanki bizim bu haftaki yürüyüşümüzü fesatlıkla karşılamıştı. Ama biz doğanın her halini seviyor her halinden başka bir haz alıyor, her halinin birbirinden daha güzel olduğuna inanıyoruz. Akkayrak çamlığı, kömür ocakları, Gülşen Hanım Çiftliği, Şelaleli su deposu ile bir başka güzel.


Konuk Yazarlar

Etkinlik Takvimi

İletişim Bilgileri

Biga Tanıtımı