Yine Pazar. Herkes sıcacık yatağında Pazar keyfi yaparken değişik meslek gruplarından değişik yaşta aynı amaç için bir araya gelmiş, birbiri için hiçbirinin art niyeti olmadan, yüzüne gülüp arkasından konuşmayan birbirine sadece sevgi, saygı bağları ile bağlı birçok insandan oluşan BİGTAY olarak önceden planlanan istikamete gitmek üzere Belediye Hizmet Binasının önündeki durakta toplandık. Durağa gelirken "Biga Hepimizin" yazan bir çift kalbin önünde selfi yapmayı da ihmal etmedim. Kapkara gökyüzünün alacakaranlığında ay ilk dördün haliyle bizi uğurlamaya çıkmıştı tepemize. Sevgi bakışları ile birbirimizi selamladıktan sonra doluştuk aracımıza. Çanakkale yönüne döndük aracımızın motorundan çıkan homurtulu sesler eşliğinde heyecanla. Çanakkale Bursa karayolundan Balıklı Çeşme´yi geçtikten sonra Eskibalıklı yoluna girdik. Tarlaların arasından köye doğru uzanan yoldan Eskibalıklı´ya ulaştık. İki camisi bulunan köyün yukarıdaki caminin yanında yer alan köy kahvesinin önünde duran aracımızdan indik. Bazı köylülerle birlikte Köy Muhtarı Hüseyin Bey karşıladı bizi. Beraber kahvehanenin iç kısmında hazırlanan masalara oturduk. Köy Muhtarı Hüseyin beyin bizim için almış olduğu simitleri yerken çaylarımızı yudumladık. Bir süre sohbet muhabbet sırasında Eskibalıklı Köyünün tatar ve yörüklerden oluştuğunu öğreniyoruz. Duvarda asılı posterlerin üzerinde yörüklerin 1600 yıllarında, Tatarların ise 1700´lü yıllarda köye geldiklerinin yazılı olduğu gözümüzden kaçmıyor. Sohbet arasında köyde yaşamış Cemil ve Eşref Dedeler aklımıza geliyor birden. 2000´li yıllarda köyde ağaçlandırma için geldiğimizde bir Eşref Dede yaşardı namı diğer Eşref Bey. Bir de Cemil Dede vardı. Ağaçlandırma çalışmalarında Eşref Dede bize kılavuzluk yaptı çalışma boyunca. Orman sınır taşlarını bize tek tek gösterdi. Biz de sınırı taşmadan arazi hazırlığı çalışmalarını yaptık. Ağaçlandırdığımız sahaların korumasını köy muhtarlıklarına ihale ettik tabi. Zamanın Eskibalıklı Muhtarı Refik Savaş Eşref Dedeyi görevlendirmişti ağaçlandırdığımız sahayı korumak için. Eşref dede gözü gibi koruyordu sahayı. Dikenli tel çit ihatayı tamir ediyor. Etraftan kestiği çalı dalları ile dikenli teli takviye ediyor adeta sahada kuş uçurtmuyordu. O zaman saha bekçisi olarak çalıştırdığımız işçiler bile bu kadar önem vermiyorlardı yaptıkları işe. Ağaçlandırma sahasının bitişiğinde köy merası var. Merada küçükbaş hayvan sahipleri hayvan bakıyorlar. Cemil Dede´nin de 250 civarında keçi sürüsü var. Ama arada bir ağaçlandırma sahasına kaçırıyor hayvanları. Eşref Dede şahin gibi anında bize bildiriyor. Memurlar gerekli suç zaptını düzenleyip cezayı kesiyorlar. Cemil Dede çok kızgın. Ama "Şefim birgün benim keçiler ağılda öğleye kadar kaldı ise bilin ki ben Eşref´i öldürdüm, hapse girdim" der tepki gösterirdi. Eşref Dede Ağaçlandırma sahasının içinde Cemil Dede hayvanları ile merada gider gelirlerdi. Bugün Eskibalıklı Köyündeki fidanların orman olmasında Eşref Dede´nin çok emeği var. Eşref Dede´ye de Cemil Dede´ye de rahmet dileyip yürüyüşe başlamak üzere yola çıktık. Köylülerin ve muhtarımızın sıcak ve sevgi dolu uğurlaması ile birlikte birlikte anı ölümsüzleştirdik. Kahveden çıkınca bir zamanlar kahvehane veya bakkal olduğunu düşündüğüm üzerinde 1964 yazan bayraklı tabelası ile boş bir bina bizi uğurladı. Sokak kenarında eskimiş kaportası ile Balıklı Çeşme Taksi dikkatimizden kaçmadı. Caminin yanından geçip Otlukdere Köyü´ne giden toprak yola yöneldik. Her köyde olduğu gibi kapısı penceresi kalmamış sarı duvarları ile bir zamanlar Eskibalıklıların eğitim gördüğü ilkokul binası hüzünlü. Bir süre yürüdükten sonra Köyü bağrında barındıran Cami Tepe´sine yöneldik. Bir zamanlar tepeye çıkmak için açıldığı ancak uzun zamandır geçişin olmadığı her halinden belli olan patikadan bir süre yürüdükten sonra Eskibalıklı Köyü su deposuna ulaştık. Önceki yıllarda köyün içme ve kullanma suyunu depolayan plastik depoların yamulmuş hali ile bizi karşılamasına şahit olduk. İşi bittiği halde orada bomboş durması bizi şaşırttı. Hemen yanıbaşında yeni yapılmış ve betonarme su deposunun yanında sadece çevreyi kirleten plastik depoların hemen geri dönüşüme gönderip yerini temiz bir doğaya bırakmak gerektiğini düşünmeden edemedik. Biraz soluklandıktan sonra mera olarak kullanılmasına rağmen kermes meşesi vb çalılıkların arasında kendini gösteren delicelerin sanki burada zeytin güzel olur der gibi durmaları ölmez ağacının burayı ölümsüz yapabileceği hissini verdi. 1271,5 dekar alan kaplayan merayı önceki yıllarda ıslah proğramına aldığımızı, etrafına akasya, gladiçya, dişbudak vb ağaçlar diktiğimizi, düzgünce büyük bir alanı temizleyip değişik ot tohumlarını ektiğimizi bir süre hayvanların otladığını, ancak temizlenen kermes meşelerinin yeni sürgünlerinin sahayı tamamen kapattığını üzülerek öğrendik. Cami Tepeye tırmanırken mera ıslah çalışmasından kalan boylu ve yaşlı diktiğimiz değişik türlerden oluşan ağaçların hala yaşadığını görmek bizi sevindirdi tabi. Meradan çıkıp 2000´li yıllarda ağaçlandırdığımız sahaya ulaştık. Fıstıkçamı ağaçlandırma sahasında özellikle sırtlardan geçirdiğimiz 12 metre genişliğindeki yangın koruma yollarının kenarlarına diktiğimiz servi fidanlarının ağaç olduğunu yolun iki tarafını bir duvar gibi kapattığını gören arkadaşlarımızdan şaşkınlığını gizleyemeyenler vardı. Otlukdere´den Karapürçek Köyü´ne kadar ulaşan ağaçlandırılmış sahaların bugün orman olması sevindirici tabi. Cami Tepe´den Servi duvarlarının kapattığı yoldan yürüyerek 265 rakımlı Hızırilyas Tepe´ye ulaştık. Eskibalıklı Köylüleri için çok önemli olan bu tepede Hızırilyas Dedeye ait olduğunu öğrendiğimiz birkaç mezar vardı. Köylüler 80´li yıllarda bir yangın çıktığını, hızla ilerleyen yangının tepeye ulaştığında yön değiştirerek bir alanı yakmadığını, bunun da Dede´nin kerameti olduğunu anlatıyorlar. Bazılarına göre Dede yatsı namazlarında fenerle köye gelip namazı kılıp geri dönüyor. Ağaçlandırma çalışmalarında bu alanın boş kalmasını isteyen köylüleri kırmadık ve fidan dikmedik. Eskibalıklı Köylüleri her yıl Hızır ile İlyas´ın birbirine kavuştuğu gün olarak 6 Mayıs´ta köy hayrı yaparlar. Tepenin üstünde bir sahne yapılmış, dört tarafına demir çubuklar sabitlenmiş, aynı şekilde oturma yerleri için de dört tarafında demir çubuklarla oluşturulmuş, zamanı gelinde Demir çubuklara geçirilen çadırları hemen kurarak bir etkinlik alanına dönüştürmüşler. Hatta biraz ileride dört tarafı çubuklu, ortada bir tuvalet taşı olan yeri görünce bu hali ile gülümsetiyor insanları. Gayet bakımlı tertemiz bir etkinlik alanı Hızırilyas Dede Tepesi. Önceki yıllarda zaman zaman gelmişliğimiz vardı bu alana. Etkinlik zamanı Tepenin üstünün insanlarla dolup taştığına, yangın koruma yollarının iki taraflı araçlarla hıncahınç dolu olduğuna da şahit olduk tabi. Pandemi döneminde yapılamayan köy hayırlarının bu yıllarda olup olmayacağı hakkında henüz bir bilgimiz yok. Tepeden sol tarafa baktığımızda Balıklıçeşme, yanındaki göleti ile birlikte Otlukdere, göletle pek ilgisi olmadığı halde gölete ismi verilen Ayıtdere, Bekirli, arkasında beyaz dumanı ile yükselen Bekirli termik Santralının bacası, sağa doğru Marmara Denizinin karaya doğru koy yaptığı bir yerde Kemer Köyü´nün bir kısmı, Değirmencik arazizi, Değirmencik Köyünde bulunan Termik Santralın bacasının beyaz dumanı, ta uzaklarda Örtülüce Köyü, Omya ve belli belirsiz Karabiga görünüyordu. Tepeden Kemer Köyünden Değirmencik´e doğru baktığımızda ağaçlandırılarak oluşturulan orman denizini gözlerimiz dolduruyor, görüş alanımızda bulunan üç termik santralden dolayı orman içerisinden geçirilen yüksek gerilim hatlarının orman verdiği zararı görünce üzülüyor, "yahu bu hatların yeraltından geçmesi çok mu zor veya imkansız mı ki bu kadar ormanı traşlamak zorunda kalıyoruz" diye düşünmeden edemiyoruz. Etrafı bir güzel inceledikten ve güzelce dinlendikten sonra tepe üstünden Karahamzalar tarafına sırt üstünden açılmış servi ağaçları ile duvar gibi kapanmış yangın koruma yoluna yöneliyoruz. Görünüş harika. Buralara ormancılar olarak verdiğimiz emeklerin boşa gitmediğini görmek, insanlara göstermek ayrı bir mutluluk tabi. Tepeden aşağı inerken anı ölümsüzleştirmeyi de unutmuyoruz. Yangın koruma yolundan bir süre yürüdükten sonra sola giden bir patikaya dalıyoruz. Ağaçlandırma çalışmalarında açıldığından beri zaman zaman insanların geçtiği her halinden belli olan patika boyunca ilerliyoruz. Bir süre sonra ağaçlandırma çalışmalarının yapılamadığı sahaya ulaşıyoruz. Sol tarafımızda Nordeka Maden A.Ş.´nin taş ocağı Hızırilyas Tepesinin bağrında sanki koca bir delik açmış. Kermes meşeleri ve diğer çalılarla kaplı alanda patika iyice darlaşıyor. İncirli çeşmenin bulunduğu yönde nerede ise yol kapanmış ve geçilemez halde olduğundan incecik patikadan devam etmeye karar veriyoruz. Üzerinde yoğun bir çalı örtüsü olmasına rağmen altı olduğu gibi kireçtaşlarından oluşan alanda kayaların arasındaki patika geçişimizi zorlaştırıyor. Kireçtaşlarının çatlaklı bir yapıda olduğu yerlerde böyle oluşumların görüldüğünü, hatta Akdeniz Bölgesinde çatlaklı kireçtaşlarının yarıklarında barındırdığı toprakdan dolayı muhteşem ormanların doğal olarak yetiştiğini anlatarak taşların üzerinden kah sekerek, kah atlayarak kah sürünerek yolumuza devam ediyoruz. Bir süre sonra Bahçecik Çeşme mevkiinden Bekirli tarlalarına iniyoruz. Kayaların dibinden geçen yoldan Devekaya Çeşmesi tarafına yürümeyi sürdürüyoruz. Sol tarafımızda hububat ekili tarlalar sağ tarafımızda kireçtaşlarından oluşmuş taşların üzerinde çalılar var. Tarla sahiplerinin diskaro geçirerek işlenen yol yüzeyinde yürümek biraz zor tabi. Ayakkabılarımıza çamur yapışmasa da yorucu olan yoldan bir süre ilerledikten sonra İÇDAŞ´a ait bir zamanlar Çimento Fabrikası olarak planlanan alana geliyoruz. Önümüze çıkan yoldan yürüyerek Balıklı Çeşme Bekirli karayolundan Karahamzalar´a doğru giden yola çıkıyor ve Devekaya Çeşmesi´ne geliyoruz. Yaz kış devamlı akan yanında bir dut ağacı bulunan çeşme buradaki hayvan sahipleri için önemli tabi. Çeşme başında mola veriyor yanımızda getirdiğimiz atıştırmalıklarla midemizi oyalıyoruz. Çeşme önünde bulunan orman boşluğuna Gelir Getirici Tür Ağaçlandırmaları kapsamında diktiğimiz cevizlere nasıl sahip çıkılmadığını anlatıyor uzaktan konuşmanın çok kolay olduğunu ancak herkesin herşeyi hazır beklediğini düşünüyor ve üzülüyoruz. Bir süre dinlendikten sonra tekrar yola revan oluyoruz. Devekaya Çeşmesinin yanındaki dereden geçince kızılçam ormanına dalıyoruz. Hemen sağdan Sarıtaş sırtına doğru kızılçam ormanlarının doğal olduğunu sağ tarafa doğru ise tamamen ağaçlandırma olduğunu hatırlatarak yürüyüşümüzü haritalarda Beyoba Mahallesi olarak yerini alan ancak literatürde pek fazla bilgi edinemediğimiz mahalleye doğru ilerliyoruz. Ormanın köşesinde büyük bir hayvan ağılı bizi karşılıyor. İçerisinden yeni doğmuş oğlak sesleri duymamıza rağmen birkaç kedi ve köpekten başka bir canlı göremediğimiz ağılın arkasındaki yoldan Beyobaya´ doğru ilerliyoruz. Beyoba birkaç hayvan barınağı ve tek camisi ile bizi karşılıyor. Geldiğimiz yöne Hızırilyas Tepesine doğru bakıyoruz. Bir tahtalı sürüsü geziyor ormanlık alanın üzerinde. Caminin arkasında yer alan ve taşında "Bismillahirrahmanirrahim Adı Soğuk Çeşme, Suyunu İçmeden Geçme, Sebep olanlardan ve emeği geçenlerden Allah razı olsun 15.5.2015" yazan çeşmeden kış günü buz gibi suyu içiyor ve duamızı ihmal etmiyoruz. Etrafı kafes tel ile çevrilmiş caminin bahçesinden içeri giriyor ön tarafına dolanıyoruz. Caminin tenekeden yapılmış minaresinin kapısının kilitli olduğunu görünce biraz ilerde basamaklı taşın üstüne çıkıyor ve ezanın ilk kelimelerini yüksek sesle okuyunca geride kalmış arkadaşlarımız gülüşüyor. Caminin iki kapısı var. Birinci kapı sağda. Ancak kilitli. Soldaki kapıyı açıyoruz. Tertemiz. Hiç insan olmamasına rağmen Beyobası´nın ortasında bulunan cami hakikaten bakımlı ve tertemiz tutulmuş. Bazı arkadaşlarla botlarımızı çıkarıp içeri giriyoruz. İçeriden bir kapıdan asıl cami bölümüne giriyoruz. İçeride temiz döşenmiş halılar, naylon poşet içerisinde imam sarığı ve cübbesi asılı. Camiden çıkıp etrafı gezdikten sonra fotoğraflayıp tekrar yola çıkıyoruz. Daha önce bazı kişilerden burada 80´li yıllarda epeyce insanın yaşadığı, bazı üzücü olayların yaşandığından bir süre sonra insanların burayı yavaş yavaş terk ettikleri bilgisini almıştım. Ama buradaki yaşam hakkında hiçbir bilgiye ulaşamadım. Bekirli yönüne doğru giden yoldan yürüyoruz. Etrafta geçen yıldan çeltik ekilmiş olduğu anızlardan belli tarlaların arasındayız. Sağ tarafımızda Orman kadastro haritalarında Çiftlik Devlet Ormanı olarak sınırlandırılan 75 dekarlık alanın bomboş durması bizi üzüyor. Bu alanın biraz ilerisi eskiden cevizlikmiş. Hatta memleket haritalarında Cevizli Mevkiidiye yazılı. 75 dekarlık alana yukarıda bulunan çeşmeyi değerlendirelim diye düşünmüştük. Orman idaresi olarak ceviz dikmeye ve halka dağıtmaya karar vermiştik Ancak alanın üzerinde 140 tapu verilmiş olduğu ortaya çıkınca davalık olan yer yıllardır boş duruyor. Hatta sağ tarafımızda Kemer Köyü´ne doğru Çardak Sırtı mevkiinde binlerce dekar alanda açılan kadastroya itiraz davasının 1977 yılından beri devam ettiğini hatırlatmam hayretle karşılandı. 24 sene önce bitişiğindeki alanları ağaçlandırmışız da bugün orman olmuş, ancak bu davalı alanlar 45 yıldır bomboş durması tabi ki hayret verici. Hukuk sistemimizi en iyi anlatan bir dava olduğunu düşünüyoruz. Ovada yürürken bir de yukarıya bakıyoruz. Yanyana tam 5 adet enerji nakil hattını sayıyoruz gökyüzünde. Ormanları yararak gelen enerji nakil hatları ovayı da boydan boya geçip Bekirli Termik Santralına doğru ilerliyorlar. Tellerin altından Bekirli yönüne giden yoldan Kemer Deresini geçiyoruz. Bazı arkadaşlarımız Kemer deresinde yılan balığı avladıklarından bahsediyor. Kemer deresinin üst kısmında kalan Otlukder Küyü´nde inşa edilen sulama göleti bu ovaya can veriyor aynı zamanda. Biraz ilerledikten sonra yol ikiye ayrılıyor. Biz 50 rakımlı Menteşe tepeye doğru tırmanıyoruz. Menteşe Tepenin üstünde soluklanmak için mola veriyoruz. Bir süre dinlendikten sonra Karaincir Tepesine doğru yöneliyoruz. Bir süre ilerledikten sonra Yanıkkavak tepesine doğru yöneliyoruz. Arkadaşlarımızı bir sürpriz bekliyor. Daha önceki yıllarda açılarak orman niteliğini kaybettiğinden orman kadastrosu 2/B uygulamalarında orman dışına çıkartılan alanda toprak yüzeyine kadar dallarını sarkmış bir ağaççık görüyoruz. Yanına yaklaştıkça bizi şaşırtan kermes meşesinin devada tepe çapı ve gövdesi şaşırtmaya devam ediyor. Otuz kişi ağacın altına giriyoruz. Ağaç sanki bir şemsiye. Gövdeden çıkan dallar o kadar muntazam ki sanki şemsiye telleri gibi tepeyi düzgünce dağıtıyor. Kocaman bir kürenin yarısı kesilmiş ve zemine yerleştirilmiş gibi görünüyor. Anıtsal niteliği olan kermes meşesinin altında kocaman bir sürüyü rahatlıkla barındırdığı izlenimini veren küçükbaş hayvan gübrelerini görüyoruz. Yöremiz için önemli bir değer olan bu ağaçların kesilmeden gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılması gerektiğini düşünüyoruz. Hayranlıkla izlediğimiz ağaca veda edip ağaçlandırma sahasının içindeki yollardan yürüyüşümüzü sürdürüyoruz. BekirliKöyü´ne giriyoruz. Girişteki alımlı bir bahçe duvarı ile çevrilmiş konakvari bir evin kapısından bir bayan yaklaşıyor bize. Soruyor nerden gelip nereye gittiğimizi. Bize çay demleyip ikram edebileceğini söylüyor. Heyacanla aramıza katılmak istediğini anlatıyor. Biz nazik davetini Kahvehanede çayımızın hazır olduğunu söyleyerek geri çeviriyoruz. Kadın kendisinin bir grup kurmak istediğini, ancak bizim bu işi yaptığımızı söylüyor. Sol tarafta büyükbaş hayvanların bulunduğu bir avludan ineklerin de biri meraklı gözlerle süzdüklerini farkediyoruz. İneklere selam verdikten sonra sokaklarda ilerliyoruz. Bekirli çok katlı bakımlı betonerme evleri ile bizi karşılıyor. Köyün ortasından geçen ana sokakta Atatürk büstü bizi karşılıyor. Kendisi ile selfi yapıyor selamlayıp yolumuza devam ediyoruz. Kocaman gösterişli çok katlı evlerin arasında köyün aslını oluşturan tek katlı ahşap karkas olduğu yıkılmaya yüz tutmuş duvarlarından ve küçücük pencerelerinden anlaşılan evleri görüyoruz. Katlı evlerin girişlerinde bulunan kocaman kapıların ardına kadar açık olanlarından içeri bakınca tarımla uğraşan insanların kullandığı makine ve ekipmanlardan aşağı yukarı ne ektikleri hakkında fikir yürütebiliyoruz. Ara sokaklara dalınca yeni evlerin arasında yıkılmaya yüz tutmuş evlerin bahçelerini görüyoruz. Evlerin bahçelerinde çok yaşlı dut ağaçları, incir ağaçları, yaşlı badem ağaçları hatta güzel gövde yapmış aylantus ağaçlarını görmek mümkün. Köy civarında bulunan zeytin ağaçlarının evlerin bahçelerinde de görmek mümkün. Hatta bazı evlerin bahçelerinde defnelerin pek yakında açacağı hissini veren kabarmış tomurcuklarını görüyoruz. Caminin hemen yanında bulunan kahvehaneye kendimizi atarak yürüyüşümüzü 12 km ile tamamlıyoruz. Bazı arkadaşlarımızın adımsayarları 20 bini gösteriyor. Yorgunluğumuzu çaylarımızı yudumlayarak gidermeye çalışıyoruz. Bazı vatandaşlara köy hakıında birşeyler anlatmasını istediğimizde "biz bilmeyiz, Barış Manço´nun internetteki belgeseli ayrıntılı olarak anlatıyor, oradan dinleyip öğrenebilirsin cevabını alıyoruz. İnternete Barış Manço Bekirli yazıyorum. Ve bir Belgesel çıkıyor karşıma. Barış Manço´yu rahmetle anıyorum. Varın siz ondan dinleyin Bekirli tarihini. İzleyince göreceksiniz ki https://www.youtube.com/watch?v=cZQmzMZMzcA 1990 yılının Bekirli´sinden eser kalmamış.