BİGTAY Kaynarca Köyü Mahmutcuk Deresi Ripkalu Şelalesinde!

18.03.2024 12:16
/haberresim\23d25d83-1a83-4e62-8bee-ecb4b8d6ae77_18.03.2024.jpg

İlkyazdayız. Farklı yaş, farklı meslek, farklı yeteneklerdeki insanların sevgi saygı sarmalı ile birbirine bağlı aynı amaçla bir araya gelmiş insanlardan oluşan BİGTAY Müslümanların yoğun ibadet ayı olan Ramazan'ın ilk haftasının son günü, ilkbahar aylarından Mart'ın 17'si, 2024 11. Pazar günü yine yollara düştük. Gecelerin kısaldığını gündüzlerin ise uzadığını Pazar günleri bariz bir şekilde fark ediyoruz. Her Pazar sabah namazından hemen sonra güneşin doğuşu ile çıktığımız yürüyüşümüze güneşin doğuşundan tam bir saat sonra çıktık bu kez. Biz aynı saatte çıkıyoruz ama güneş aynı saatte doğmuyor, bu kez kuşluk vaktinde de diyebiliriz çıktığımız saate. Pazarı iple çekiyoruz adeta. Yürüyeceğimiz güzergahta yaşayacağımız farklı bir gün yaşamanın hazzını merak ediyoruz. Kırağının verdiği ayazla birlikte her zamanki yerimizde buluştuk ve doluştuk aracımıza. Ramazan nedeniyle neyle karşılaşacağımızı kestiremeyen bazı arkadaşlarımız katılamadı yürüyüşümüze. Bazıları da Bayramiç'te kampa katıldığından sütün gibi karaçamların arasında dalgalandırdı BİGTAY bayrağını. Bir arkadaşımız da Arnavutluk'a götürdü BİGTAY sancağını. Rotamız Kaynarca. Çan yoluna çıkarak ilerledik Bülbül ovasını, Eybekli sapağını geride bırakarak Akkayrak yoluna saptık. Delice akan Koca çayın üzerinden geçtiğimiz yıllarda Özel İdare tarafından yenilenen köprüden geçerek Akkayrak Köyünü solumuzda bıraktık. Kırkgeçit'e doğru virajlı yollardan geçerek ilerledik. Yol boyunca odun kömürü tesislerinin tüten dumanları arasından geçerek Çilingir sapağını geride bıraktık. Kaynarca sapağından sola dönerek aracın motor homurtularıyla kıvrıla kıvrıla Kaynarca Köyü'nün altındaki keskin virajda durdurduk aracımızı. Söz verdiği gibi bizi bekliyor Kaynarca Muhtarı. Hoşbeşten sonra Muhtar "hastası olduğunu, onunla ilgilenmesi gerektiğini, bizimle gelemeyeceğini" bildirdi. Bizimle gelemeyeceği için üzüldük ancak seçim zamanı, vatandaşın derdi muhtar ve yeni dönem adayı için önemlidir diyerek teşekkür ettik. Kaynarca köyünün yamaçlarında teraslar yapılarak bademlikler tesis edilmiş. Bademler bembeyaz çiçeklerle bahara merhaba diyorlar. Bize de gülümsediler. Sevgiyle selamladık. Arpalık mevkinden devam eden orman yolundan ilerledik. Etrafta meşeler çok seyrek. Beyaz çiçekleri ile ağaç fundaları, rutubetin etkisi ve tazece toprakların belirteci böğürtlenler bolca var ortalıkta. Geçtiğimiz günlerin yağışlarından dolayı doymuş toprağın her yerinden sula sızıyor aşağılara doğru. Her yerde su var. Adım başı çeşme yapılmış. Sağımızda solumuzda küçücük bahçeler. Her bahçede ceviz ağaçları yetiştirilmiş. Kaynarca köylüleri çalışkan. Kaynarca fasulyesi, kaynarca patatesi… sebze yetiştiriyorlar. Kaynarca ismi de her yerde su kaynağının bulunmasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Kayıtlarda da "Bölgede kaynayan su bulunması ve verimli topraklarından dolayı Kaynarca ismi verilmiştir" bilgisine ulaşıyoruz. Kaynarca Köyü Bulgaristan göçmeni Pomak ailelerden kurulmuş. Cumhuriyetin ilk yıllarında Balıkesir Gönen ilçesine bağlı iken 1930 tarihinde Atatürk'ün imzası ile Biga'ya bağlanmış. Uzun yıllar kullanılmadığı görünüşünden anlaşılan orman yolundan ilerliyoruz. Önceki yürüyüşümüzde köyün içerisinden geçerek sırt üzerinden yürümüştük. Bu kez Mahmutcuk Deresinin kenarından aşağıya doğru iniyoruz. Hava güzel. Sis çekildi. Meşeler henüz yapraklanmamış, ancak arada saçlı meşelerin tomurcuklarından çıkmaya çalışan yapraklarını görüyoruz. Sandal ve kocayemişler arada çıkarak bize kendini göstermeye çalışıyor. Arazi epeyce eğimli olmasına rağmen geçmiş yıllarda buralara ulaşmak için yapılmış orman yolları mevcut. Yollar bir süre sonra çatallanıyor. Biz hep alttakini tercih ediyoruz. İlerledikçe meşeler yoğunlaşıyor. Belirlediğimiz rotadan keyifle ilerlerken yol ikiye ayrılıyor. Orman örtüsü yoğun, ancak genç. Alt tabakada yoğun bir çalı örtüsü var. Geçen haftaya göre çuha çiçekleri çoğalmış ve artık gözümüze sokuyorlar kendilerini. Yol boyunca sağlı sollu açıklıkları doldurmuşlar. Bu kez yukarı giden patikayı tercih ediyorum. İlerledikçe belirlediğim rotadan uzaklaştığımı fark ediyorum. Aralardan geçip de diğer yolu bulmaya çalışıyorum. Ama nafile. Yol boyunca ilerlerken bir patika fark ettim. Patikanın uzun yıllar önce açıldığı belli. Yumuşak dallı çalılarla kaplanmış patikadan çalıları aralayarak yürümeye devam ettik. Patikanın u yaparak çizdiğimiz rotaya kadar güzergahı 800 m uzatarak girdik. Ormanın içerisinden bir süre ilerledikten sonra sırtı aşarak bir dereciğe geldik. Bir süre dinlendikten sonra patikayı takip ettik. Patika epeyce kapanmıştı. Buradan geçemeyeceğimizi düşünerek geri döndük. Sarp dereye doğru inen patikadan devam ettik. Dere içerisinden bir süre yürüdükten sonra sağ tarafımızda dereye paralel giden asfalt yola çıkmanın daha doğru olacağına karar verip uygun bir patikadan yola doğru tırmandık. Yola çıkınca derin bir nefes aldık. Tüm arkadaşlarımız tırmanmayı tamamlayınca asfalt üzerinden yürüyüşümüzü sürdürdük. Mahmutcuk Deresi üzerindeki Ripkalu Şelalesine inmek için patika aradık. Arazi çok sarp. Daha önceden zorlanarak inip çıktığımız şelaleye bazı arkadaşlarımız inmeye cesaret edemiyor. Onları asfalt üzerinden Kırkgeçit yol kavşağında bekleyen aracımıza gönderiyoruz. Yoğun ağaç ve çalı örtüsünün arasından bulduğumuz patikadan dikkatle ilerliyoruz. Önümüze bir su hendeği çıkıyor. Suların aşındırdığı hendekte ağaç köklerinden ve suyun oynatamadığı kayalardan oluşan basamakları kullanarak birazda kayarak iniyoruz dereye. Parkurumuz müthiş bugün. Baya maceralı. Dere içinden kayaların üzerinden atlayarak şelalenin şarıltıları eşliğinde ulaşıyoruz hedefe. Dere içerisinde aşırı nemin etkisi ile olsa gerek kaya ve ağaç gövdeleri yemyeşil yosunlarla kaplı. Dere içinde birden yükselen, dibinden çıkan çınar ağaçları ile bütünleşmiş kayanın ortasında akan bir su. Yöre halkı Ripkalu olarak adlandırmış şelaleyi. Ripkalu hoplamak zıplamak demekmiş Pomakça. Suyun akışından kaynaklanmış büyük bir ihtimalle bu isim. Dere içi oldukça serin. Gelişimizi ölümsüzleştirdikten sonra dereden aşağıya doğru yürümeye devam ettik. Biraz aşağıdan bir şelale daha. Aşağıya doğru ilerlerken biraz zorlanıyoruz ama zevkli tabi. Suyun akışı, deredeki ağaçların duruşu, biyolojik çeşitlilik hepsi harikulade. Muhteşem bir doğa. Bazı ağaçların kayalara doğru uzanmasını kayaları ağaçlarla sabitlemişler diye düşünüyoruz. Dereden hoplayarak zıplayarak ilerlerken önümüze nasıl bir manzaranın çıkacağı bizi heyecanlandırıyor. Zorlu bir parkur olmasına rağmen mutluyuz. Dere kenarında yükselen ağaçların kökleri toprağın aşınması ile açığa çıkmış ki görüntü muhteşem. Ağaçların dere tarafındaki kökleri öyle bir gelişmiş ki ağacı ayakta tutmak için sanki özel yaratılmış. Dere ortasında çınarın kökleri öyle bir desen yapmış ki sanki özel döşenmiş karo gibi. Dayanamayıp yatıyorum üzerine. Duygu müthiş. Su şarıltısı, arada bir gezinen kuşların sesleri çok güzel bir doğa. Çınarların arasında uzun ve düzgün gövdeleri ile kızılağaçlar sanki göğe ulaşma hevesindeler. Etrafta yabani fındıklar yerden çıkan çoklu gövde ile karşımızdalar. Orman bakımları için açılmış sürütme yolları aşağıdan yukarıdan gelip birleşiyorlar. Dere kenarından sürütme yollarından Kırkgeçit deresini takip eden Biga Ilıcabaşı, İnova Yeniceyi birbirine bağlayan asfalta çıkıyoruz. Aracımız da bizi orada bekliyor. Dere kenarında Sefer ve Hayriye Baş Hayratı çeşme çıkıyor karşımıza. Suyu gür. Ancak yalağı aşağıda kaldığı için dere kumu ile dolmuş. Aracımıza biniyor bugünkü yürüyüşümüzü sonlandırıyoruz. Muhteşem bir yer. O kadar çektiğimiz çileye değdi sanırım.


Konuk Yazarlar

Etkinlik Takvimi

İletişim Bilgileri

Biga Tanıtımı