BİGTAY Selvi köyünde

21.07.2024 13:08
/haberresim\649a9be5-ccf2-4a55-b661-a2b8b23d4d35_21.07.2024.jpg

14 Temmuz Pazar. 1789 'da Fransız devriminin başlangıcı. Fransa'nın Ulusal Bayramı. 1926 yılında Mustafa Kemal Paşa'ya suikast girişimi nedeniyle Ziya Hurşit ve adamları idam edilmiş. ABD Başkanı Donalt TRUMP'a sukikast girişimi yapılmış. Farklı meslek gruplarından farklı yaşlarda farklı yetenekli kişilerden oluşan BİGTAY olarak bu Pazar Hafta sonu Köy Ziyaretleri Etkinliği kapsamında Selvi Köyü'ne gideceğiz. Evden çıktık. Arka sokağımızdaki komşuların birinin bahçesinde bulunan Biga'nın yabancısı mersin ağacının birkaç haftadır açan beyaz çiçeklerin büyük çoğunluğu meyveye dönüşmüş arada yeni çiçekler hala ağacı süslüyor. AVM'ye giden sokak boyunca sarı kırmızı çiçekleri ile akşam sefaları kendini gösteriyor. Biraz ilerisinde bulunan gelinlikçi'nin önünde alabildiğine gökyüzüne doğru yükselmiş gülhatmilerin sadece uç dallarında açan değişik renkli çiçeklerinin altlarına doğru tohumları olgunlaşma aşamasında. Biga Belediyesi otobüs durağında buluşuyor selamlaşıyoruz. Bir haftadır göremediğimiz arkadaşlarımızı görmek bizi sevindiriyor. Araca doluşuyoruz. Aracın motoru homurdanarak çalışıyor ve Sadullah'ın kontrolünde döner kavşağı dönerek Kocabaş köprüsüne doğru ilerliyor. Köprüye giremeden pandemiden beri devam eden okul inşaatını sağda bırakarak Kocabaş çayının sağ tarafındaki yola revan oluyoruz. Köprünün başında önceki yıllarda yükselen aylantus, cennet ağacı, osuruk ağacı, kokar ağaç vb adlarla anılan biri açık yeşil diğeri kırmızı renkli çiçekleri ile bulunduğu ortama ayrı bir hava katan ağaçlar kuruduğu için boş kalmış maalesef. Karaağaç veya bazı yörelerde sıyırma ağacı diye bilinen ağaçlarla, dut ağaçlarını solumuzda bırakıyoruz. Çitlenbik ağaçlarını sıra halinde geçerek Zekican düğün salonunu sağımızda bırakırken solumuzda Atatürk Köprüsü'nün köşesinde bulunan bir tesisin yıkıldığı gözümüzden kaçmıyor. Sonucunu düşünmeden yapılan yapıların nasıl olsa alırız dedikleri ruhsatını alamadığından yıkılması kaynak israfından başka bir şey değil maalesef. Bulunduğu alanlarda istilacı bir tür olarak kabul edilen aylantusun yolun sağında ve solunda yoğun bir şekilde çit oluşturması ayrı bir güzellik katmış yola. Güvercin severlerin lokalinin önünden geçerek köprü altından Arapdede Köprüsünün üstüne Bandırma -Çanakkale yoluna çıkıyoruz. Yol üzerinde bizi bekleyen arkadaşlarımızı da alarak hızla Çanakkale yönüne ilerliyoruz. Selvi köyüne gideceğimiz için eskiden belde olan ve nüfusunun azalmasından dolayı köye geri dönen Balıklıçeşme'ye dalıyoruz. Araç içindeki sohbetimizde "balıklıçeşmede balık var mı?" diye soruştururken köyün ortasındaki derenin hemen üstünde bulunan çeşmeye tutturulan musluktan akan suyun altındaki balık figürlerini göstererek Balıklıçeşme'nin balıkları çeşme üzerinde duruyor diye espri yapmaktan geri kalmıyoruz. Balıklıçeşme köyünün ara sokaklarından ilerleyerek Sevi yoluna çıkıyoruz. Yolun köyden Balıklıçeşme'ye doğru 300 metre sağlı sollu Fıstıkçamlarından oluşan alle köye yola ayrı bir hava katmış. Üç km sonra Selvi köyüne ulaşıyoruz. Bizi Biga Kent Konseyinin yeni seçilen renkli başkanı Ergün Erkap ve üyeleri karşılıyor. Selvi köyünde yaşayan Mehmet Demircan ev sahipliği yapıyor. Selvi Köyü 2024 nüfusu 421. Bulgaristan göçmeni bir köy. 1924 yılından beri Selvi adını taşıdığını öğreniyoruz. 1980'li yıllarda 640 olan nüfusun her köyde olduğu gibi Selvi'de de azaldığını hissediyoruz. Köy girişinden itibaren yolun sağında ve solunda kendini gösteren kahvehaneler gözden kaçmıyor. Köyün girişinde solda yer alan turşu fabrikası civarda yetiştirilen biberleri değerlendiriyor. Selvi biberi ile kendini kabul ettirmiş bir köy. "Biga Selvi Yakan biberi" olarak coğrafi işaret peşinde. Köy içinden ilerleyerek Hisarlı Köyü tarafına doğru gidiyoruz. Yolun hemen sağında bir kapıdan giriyoruz. "Kurban Bayramınız mübarek olsun" afişi bizi karşılıyor. Etrafı kolaçan ediyoruz. Asılı kancalar, beton zemin üzerindeki arklar, etraftaki alet ve edevatlar buranın bir hayvan kesim yeri olduğunu gösteriyor. İçeride kent konseyinin bazı üyeler bizi karşılıyor. Masalar hazırlanmış. Domates, salatalıklar yıkanıyor, yumurtalar haşlanmış. Ekmekler masalara dağıtılıyor. Masalara yerleştik. Hep birlikte kahvaltılıkları hazırladık. Peynir zeytin, meyve sularından oluşan kahvaltılıklara yumulduk. Sohbet muhabbetle birlikte kahvaltımızı bitirdik. Köyün içine geri döndük. Caminin önünde bulunan çeşme ayrı bir hava katmış köye. Meydanda bulunan ağzı kırılmış toprak küp ben buradayım diye bağırıyor. Küpün içine girip fotoğraf çektirmeye can atarken küpün kırılabileceği ihtimalinden vazgeçtik. Yanında poz vererek etrafı kolaçan ettik. Köyün içinde yaşlı dut ağaçlarının gölgesinde kahvehane bahçeleri. Bircan'ın kahveye yerleşip bir taraftan sohbete devam ederken çaylarımızı yudumladık. Kent Konseyinin renkli başkanı Ergün Beye, Ev sahibi Mehmet Bey'e ve Kent Konseyinin değerli üyelerine teşekkür ederek ziyaretimizi noktaladık. Selvi Köyünün Kozçeşme çıkışında dere üzerinde bulunan değirmen kalıntısını görmeden geçmek olmaz dedik ve araçlarımıza binerek yola koyulduk. Girişte olduğu gibi çıkışı da süsleyen fıstıkçamlarının süslediği iki tarafı ağaçlıklı yol (alleden) geçerek Kozçeşme tarafında üzerine Kozçeşme Göleti yapılan Kocaçay'ın üzerindeki köprüden geçerek yolun kenarında kendini gösteren pişmiş tuğlalardan ve yörenin tras adı verilen yeşil taşlarından yapılan binanın dibinde araçlardan indik. Çatısı tamamen ortadan kalkmış olan binanın kapı yerinden içeri daldım. Benim dalmamla birlikte diğer arkadaşlar da içeri girmeye başladı. Adımlarımızı atarken dikkatli idik. Yıkılmaya yüz tutmuş binanın neresinde ne var bilmemiz mümkün değildi tabi olarak. Dışında dört duvar olarak gözüken binanın içinin ne kadar teferruatlı bir yapı olduğunu hayretle izledik. Yukarıdan merdivenle inilen yapının tabanında etrafa saçılmış değirmen taşlarının bulunduğu alandan dört adet ünite tespit ettik. Her değirmen taşının yanında bir merdiven yükseliyordu. Büyük bir ihtimalle öğütülecek buğdayların doldurulduğu öğütme düzeneği vardı bu merdivenlerin üstünde. Etrafı süzerken karşı tarafta yukarı çıkan bir merdiven gördük. Korkarak basamakları yavaş yavaş çıktık. Sağda ve solda iki oda var. Büyük bir ihtimalle değirmenci odası. Çatısı tamamen ortadan kalkmış olan olan yapının duvarları sapasağlam. Odanın değirmenin taşlarının bulunduğu bölüme açılan penceresinden arkadaşlara bakıyoruz ve sesleniyoruz. Bir taraftan da fotoğraflamayı ihmal etmiyoruz. Meraklı arkadaşlar etrafı dolanıyor değişik pozlar vererek incelemelere devam ediyorlarken ben geldiğim yerlerden geri dönüyorum. Değirmen taşlarından alt tarafa doğru dereye çıkan tarafta duvarın dibinde suyun çıktığı gözler mevcut. Dışarı çıkıp duvarı dolanıyorum. Arka tarafı iyice inceleyince değirmen taşlarını çeviren suyun toplandığı havuzu görüyorum. Havuzun dibinde dört göz var. Havuzun arkasında yolun kenarında devam eden taştan yapılmış bir kanal dikkatimiz çekiyor. Biraz aşağıda bulunan Kocaçay'dan suyun alınması değirmene getirilmesi için baya uğraş verilmiş. Yaklaşık bin üçyüz elli metre yapılan kanalın ucu dereye ulaşıyor. Kocaçay'dan kanalla alınan su değirmen taşlarını yıllarca döndürerek birçok insanın ihtiyacı olan buğdayı öğüterek un yapmış. Tekrar dereye geri dönerek yoluna devam etmiş. Yapının arkasındaki demirli betondan yapılmış havuzun üzerinde çıkan ceviz ağacının gövdesinin kalınlığına bakılırsa en az elli yıldır bu değirmen çalışmamış. Kozçeşme Köyünden Seyhan arkadaşımız Değirmenin Dedesi İsmail Türk tarafından yapıldığını anlattı. Değirmenin restore edilerek eski haline getirilmesi kaybolan bir kültürün yaşatılması açısından çok önemli olduğunu düşünerek aracımıza bindik ve oradan ayrılarak Kozçeşme asfaltına çıktık. Gündoğdu köyüne doğru yönelerek Biga yolunu tuttuk. Kocaçayın Büyük kocaçay adını aldığı Gündoğdu Köyüne ulaştıran köprüden geçtik. Biga'da gövde kalınlığı ile kendine rakip tanımayan ekmezli camisinin dibinde minare ile yarışan anıtsal servi ağacını geride bıraktık. Pekmezli çıkışında yolun sağında bulunan Çıbanlı Dede'yi anmadan geçmedik. Mezarından alınan toprakla yapılan çamurun vücut yaralarına iyi gediğini hatırlatarak Ağaköye doğru ilerledik. Çanakkale -Biga yoluna çıkarak Biga'ya ulaştık. Kent Park'ta çay içerek yorgunluğumuzu giderdik. Bir köy ziyaretimizi böylece noktaladık. Önümüzdeki yıl BİGTAY BİSİKLET grubunun temelini atmayı unutmadık. Lisanslı sporcularımızın gün geçtikçe arttığı BİGTAY yürüyüş grubu olarak dernekleşmenin artı ve eksilerini tartışarak ayrıldık.


Konuk Yazarlar

Etkinlik Takvimi

İletişim Bilgileri

Biga Tanıtımı