Rotamız Abdal Dağındaki Ormanın Gözüne!

27.11.2024 22:05
/haberresim\ca90588e-241d-4990-8b8e-14c1ef1e9abf_27.11.2024.jpg

"Çiçekli badem ağaçlarını unut. Değmez, Bu bahiste geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı. Islak saçlarını güneşte kurut: Olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın nemli ağır kızıltılar… Sevgilim mevsim sonbahar…. " Ne güzel anlatmış Nazım Hikmet bir kasım günü sonbaharı. Değişimin mevsimi sonbahar. Yazın etkisi bitmiş, havalar soğumaya başlamış. Kuruyan dereleri dolduracak, şelalelerden muhteşem görüntüsü ile sicim gibi akacak, yıl boyunca üreten doğada olgunlaşan meyveleri ambarları dolduruyor yavaş yavaş. İnsanın giyiminde kuşamında değişim, yiyeceğinde içeceğinde değişim. Kısaca dünyada değişimin başlangıcı sonbahar. 29 Ekim'de ülkenin yönetiminde büyük değişim olmuş Cumhuriyetin ilanıyla. 1 KASIM 1928''de latin harfleri ile büyük değişim yaşanmış Türkiye Cumhuriyetinde. Doğada da büyük değişim var sonbaharda. İnsanın ruhunda, giyiminde kuşamında herşeyde değişim var kasım ayında. Kasım pay eden veya adaletle bölüştüren anlamına geliyormuş. Koç katımını da ifade edermiş Kasım ayı. 1944 sonunda değin teşrinievvel (Ekim), teşrinisani (Kasım), kânunıevvel (Aralık) ve kânunısani (Ocak) biçiminde kullanılan dört ayın adı, 10 Ocak 1945'te kabul edilen 4696 sayılı yasayla ekim, kasım, aralık ve ocak olarak Türkçeleştirilmiştir. Son güz olması da düşünülmüş fakat kasım olarak benimsenmiş bu ay. Farklı yaşlarda, farklı mesleklerden, farklı yetenekleri ile aynı amaçla bir araya gelen insanlardan oluşan grubumuz BİGTAY rotayı Eşekçi'ye çevirdi bu Kasım ayının ilk pazarı. Havaların soğumaya başladığı, evlerin bacalarından dumanların yükseldiği bir kasım sabahı yağmurla uyandık. Bir saat içinde yağmurun yerini kuvvetli rüzgar aldı. Evin girişinde bulunan ceviz ağacının sararmış yapraklarını ve üzerinde kalan üçbeş cevizi de dalından koparıp savurdu etrafa. Sarı yaprakların arasında bulunan üç beş cevizi ceplerime koyup 52 yaşında öğrendiğim, öğrendiğimden beri yağışlı günler haricinde üzerinden inmediğim bisiklete binerek hızla buluşma yerine yollandım. Ara sokaklardan geçerken rüzgar arkamdan ağaçların yapraklarını savurmaya devam ediyordu. 43 numaranın bahçesinde bulunan üzeri siyah meyveleri ile dolu olan belki de Biga'nın tek mersin ağacının rüzgarla dökülen yerdeki meyvelerine ve ağacın dolu dallarına yutkunarak bakıp geçtim. Yol kenarındaki ayvaların olgunlaşıp olgunlaşmadığını da merak ederek pedalları çevirdim. Simitçiyi, gelinlikçiyi geride bırakıp AVM ile caminin arasından geçip eski garajın yerinde yıllardır hizmet veren Biga Belediye'sinin önündeki durakta bizi bekleyen arkadaşlarla selamlaştım. Bazıları yeni katılmıştı gruba. Herkesin geldiğinden emin olduktan sonra araca doluşup AVM'yi solda kapalı Pazar yerini sağda bırakıp Yeniyaka evlerinin yanından 326. Sokaktan Hacımadan köprüsünden gelen yola çıkarak Nüfus Müdürlüğünden emekli olduktan sonra eşi ile birlikte kurduğu fidanlıkta 30 yıla yakındır hizmet veren Şahin Fidancılığı geride bırakarak Halsiye Camisinde verilen sabah çorbasını içip bizi bekleyen Hasan Abi'yi alarak Abdiağa kavşağına saptık. Erdoğanlar Soğuk Hava Deposunun yanından Abdiağa'nın kenarından Işıkeli'ne doğru hızla tırmandık. Abdiağa Orman Parkını çınarların sonbahar yaprakları ile geride bırakarak Biga Treking Yolu başlangıç takını geçtik. Necip Yaylası civarındaki Abdal Suyu Bal Ormanının ortasından geçerek Abdal Suyu'nun kurutulan çeşmesini geride bıraktık. Eski ismi Eşekçi iken ismin beğenilmemesinden dolayı Işıkeli olarak değiştirilen köye geldik. Nohut kahvesi ile öne çıkan Pomak Köyü'nde kahveye girdiğimizde Pomak kültürü bizi karşılıyor. Kasım ayının ilk günlerinde havaların soğuması ile yanan odun sobalarının sıcaklığı bizi ısıtıyor. Sobanın üstündeki binanın kolanlarından geçen sıkça plastik borulardan geçen suyun sobanın sıcaklığı ile ısındığı ve kahvehanenin bulaşıklarının sıcak su ile yıkandığını öğreniyoruz. Sıcacık çaylarımızı içtikten sonra yürüyüşe başladık. Köy meydanının üst kısmında bulunan birçok kişinin içme suyunu aldığı tatlı su çeşmesinin önündeki sokaktan Arabaalanı'na giden asfalta çıktık. Pomak Kültür evini geçerek mezarlığın kenarından Abdal Dağı'na yöneldik. Açıkalandan geçerek Abdal Dağına tırmanan patikalardan birine daldık. Manzara müthiş. Değişik renkler almaya başlayan ağaçların rengarenk yaprakları arasında koyu yeşil renkleri ile karaçamların görünüşü bir başka hava katmış manzaraya. Tırmanışla başlamamız pek iyi olmasa da başka yolumuz yok orman içinden. Seyrek meşeliklerden Küçük Abdal tepesinin orta yamacından yolumuza devam ettik. Bizi aynı kökten çıkmış dört gövdesi bulunan kocaman bir kızılçam karşıladı. Abdal dağına çıkıldıkça meşelerin sıklaşmaya başladığını görüyoruz. Ağaçların alt tabakasında kartal eğreltileri sıklaşıyor. Buraların rutubetli olduğunun göstergesi kartal eğreltisi. Hava kapalı. Puslu. İnce ince belli belirsiz ıslatıyor bizi. Arada bir ağaçları sallayan rüzgarla yaprakların üzerinde birikmiş su damlaları üzerimize boşalıyor. Havanın durumuna göre üzerimizdeki giysileri artırıyor veya azaltıyoruz. Tepeye çıktık. Yangın gözetleme kulesi sislerin arasında gözüktü. Sisten etrafı zar zor görüyoruz. Buraya ikinci gelişimiz. Geçen yıl da ilk karın sepelediği bir güne rastgelmişti. Abdal Dağı 602 metre. Biga'nın en yüksek yeri. Orman Genel Müdürlüğünün 776 kulesinden biri. Kartal Yangın Gözetleme Kulesi adı. 2024 yılı yangın sezonunun kapanışına rastgeldiği için görevli yok. Bir süre mola verdikten sonra sislerin arasında yeniden yola çıktık. Kuleye gelen yolun üzerinde bir süre yürüdük. Yeni malzeme döşenmiş yolun üzerinde dökülen sararmış meşe yaprakları sıklaşmış. Nerde is yolu kapatmış. Yaprakların üzerine basarak ilerliyoruz. Önceden belirlediğimiz rotanın paralelinde sola dönüş yaptık ormanın içine. Genç meşelerin arasında belli belirsiz uzanan patikayı takip ediyoruz. Sık meşelerin arasında gökyüzü kapkara. Yukarıdaki sisli hava biraz yükseliyor. Alt tabakada ise bolca kartal eğreltisi sonbaharın renkleri ile kendisini gösteriyor. Yeşilin sonbahar tonları, havanın farklı griliğinde ilerliyoruz. Bazen durup ağaçlara sarılıyor, toprağa seriliyor, adeta orman banyosu yapıyoruz. Herkes şen şakrak. Firdevs Hanımın kahkahalarını doğaya karışıyor sık sık. İlknur hanım yeni implantlarının dikişlerine rağmen konuşmadan duramıyor. İnsanlar haftanın yorgunluğunu doğanın özgürlüğüne bırakıyor. Ormanın içini çok az hırpalanmış patikaları tercih ediyoruz. Civardaki tarlalar uzun yıllar ekilmediğinden tamamen ağaç ve çalılarla dolmuş, kuruyan otsu bitkilerden yürünemez hale gelmiş. Tarla kenarlarına çekilmiş dikenli tel çitler önümüzü kesiyor birden. Sağa sola dolanıyoruz. Geçebileceğimiz zayıf noktalardan kah paslanmış tellerin üzerinden kah altından geçmeye çalışıyoruz. Eğreltilerin değişik sonbahar renkleri arasında yürürken önümüze bir barınak çıkıyor. Terkedildiği anlaşılan barınağın perdeleri hala pencerelerde gözüküyor. Tarlaların uzun yıllar ekilmediği gibi barınakta hayvan beslemeyi de bırakmış sanki sahipleri. Ya da bu dünyayı terkedince mirasçılarından bu işi yapacak biri kalmamış hissi veriyor. Doğa yalnız bırakılınca kendi kendini tamire başlıyor adeta. Etrafta bulunan ağaçların uygun yer bulabilen tohumları çimlenip büyümeye fırsat bulmuş. Karaçam ve meşeler ortalığı kapatmış. Ormanla doğayla bütünleşip yürümeye devam ediyoruz. Sonunda yeni yapıldığı her halinden belli olan bir yapıya ulaşıyoruz. Tabi yapıya ulaşan yol da temiz. Çiti atlayıp çatılarının görmeye başladığımız köye yollanıyoruz. Mezarlığın kuzeybatı köşesinden asfaltı kesip köye giden sokağa dalıyoruz. Sabahleyin yürüyerek geçtiğimiz poligonu kapatıp eski ve yeni evlerin arasından köy meydanına ulaşıyoruz. Köyün ortasındaki iki meşe bizi karşılıyor. Bir süre çay kahve molasından sonra araca binip Biga'nın yolunu tutuyoruz.


Konuk Yazarlar

Etkinlik Takvimi

İletişim Bilgileri

Biga Tanıtımı